Genellikle hayvanlar kendilerini ölüme yakın hissettiklerinde ölümü
beklemek için bir yerlere gizlenirler. Bu, bir ağaç kovuğu, kayaların
arası veya saklanabilecekleri herhangi bir yer olabilir. Buradaki
içgüdü, hayvanın kendisini güçsüz hissetmesi nedeniyle bir düşmanla
karşılaştığında karşı koyamamak ve kaçamamak korkusudur.
Şehir
hayatının bir parçası haline gelen serçe, güvercin, karga gibi kuşlar da
etrafta çok miktarda bulunmasına rağmen bunların ölülerine aynı nedenle
hiç rastlayamazsınız. Sakl
andıkları yerlerde öldükten
sonra da vücutları bir şekilde ya bir başka hayvan ya da böcekler
tarafından yenilerek yok edilir veya kendi kendilerine çürüyerek toprağa
karışırlar.
Sokaklarda, meydanlarda insanlardan hiç çekinmeden
dolaşan güvercinler bazen balkonlarımıza bile konarlar. Hiç dikkat
ettiniz mi? Bütün bu güvercinlerin boyutları üç aşağı beş yukarı
aynıdır. Öbür hayvanlar gibi yanlarında yavruları, minik güvercinler
yoktur.
Bunun nedeni güvercinlerin yuva kurdukları yerlerdir.
Onlar
yeterince emniyetli görmedikleri ağaçlara yuva yapmazlar. Güvercinlerin
ana yurdu Kuzey Afrika'dır. Buralarda yuvalarını kayalıkların üst
noktalarına kuruyorlardı. Bu sayede aşağıdan gelecek düşmanlarını
görebiliyorlardı.
Sonradan başka bölgelere göç eden güvercinler bu
içgüdüsel alışkanlıklarını buralarda da sürdürdüler. Yuvalarını yüksek
binaların pencere, çatı gibi yüksek yerlerine kurdular. Yavrularını
gelişene kadar buralarda büyüttüler.
Zaten güvercin yavruları çok
hızlı büyürler. Kısa bir süre içinde vücutları tüy ve teleklerle
örtülür, birinci ay sonunda uçarak anne ve babalarını izlerler. Yani
yavrular uçabilecek hale gelince boyut olarak büyüklerinden farkları
kalmaz.