|
921 yıl kilise olarak
kullanıldıktan sonra, 481 yıl da Camii olarak kullanılan Ayasofya, İslam
ve Hıristiyanlık dinleri için büyük bir önem taşıyor. Bu eşsiz yapı,
bir çok gizemi de içerisinde barındırıyor.
Terleyen direk
Ayasofya'nın
kıble tarafındaki kapılarından soldan sayılınca, sonuncusunun iç
tarafında bir mermer sütun görürsünüz. Bu sütunun en büyük özelliği kış
ve yaz nemli olması. Bu yüzden bu sütuna "terleyen direk" deniyor.
Sütunun zemininden başlayarak bir buçuk metrelik bir kısmı bakır
plakalarla kaplı. İnanca göre sürekli baş ağrısı çekenleri, sindirim
sistemi hastalıkları olanları ve sıtmaya tutulanları bu direk tedavi
ediyor. Önce iki rekât namaz kılınıyor, sonra hasta avuçlarını önce
bakır plakalara sonra da yüzüne sürüyor. Bu hareket üç kez tekrarlanınca
hastalıklar iyi oluyor. Ayrıca elleri çok terleyen kimselerin, direğin
üzerinde bulunan deliğe parmaklarını soktukları ve artık ellerinin
terlemediği birçok defalar görülmüş.
Terlemenin nedeni
İnanca
göre, Ayasofya'nın büyük bir kubbesi bir depremde yıkılınca, 300 rahip
Mekke'ye gitmişler ve orada zemzem suyundan almışlar, bunu Mekke toprağı
ile karıştırıp,bu sütunun altına harç olarak koymuşlar. Sütunun bu
yüzden "terlediğine"inanılıyor. Bir başka inanca göre de Hızır
Peygamber, parmağım Ayasofya'daki deliğe sokmuş ve binayı Mekke'ye
yöneltmiş yani Terleyen direğin ya da diğer adıyla ağlayan direğin
öyküsü, görüldüğü kadarıyla Osmanlı döneminde ortaya çıkmış. İslam
inançlarıyla beslenmiş. Sütunun yapısının gözenekli olduğu ve kılcal
damarlar yoluyla temeldeki suyu emdiği ve bu yüzden terlediği, en
geçerli bilimsel açıklamalardan biri. Ama acaba neden sadece bu direği
gözenekli taştan yapmışlar? Bu soru cevapsız kalıyor.
Ayasofya'nın içinde büyük salonun ortasında bir kuyu var.
Eskiden bu
kuyu kalp hastalığına tutulanların sık sık geldikleri bir yerdi. Bunlar
üç cumartesi art arda aç karnına buraya gelir, sabah namazını kılar ve
bu sudan içerlerdi. Bu gelenek cami müze haline getirilene kadar sürdü.
Kuyunun üzerinde yaklaşık 50 santim çapında, demir bir kapak var. 7
metrelik bir çubuk sarkıtıldığında dibine ulaşılamıyor. Su hâlâ mevcut,
tadı tatlımsı ve mineralli. Suyun ne tür bir bir bileşim taşıdığının,
incelenmesi gerekir. Yüzyıllardır orada durduğuna göre acaba bozulmuş
mudur? Sonra niçin kalp hastalığına iyi geliyor? Bu da düşündürüyor.
Yoksa suyun bir özelliği mi var? Bu soruların cevaplarını, devletin
yetkili kurumlarına bırakıyoruz. Geçenlerde bilim dünyası çikolatanın
içinde bulunan bir maddenin hormonal etki yaptığını açıkladı. Ama bu
etki özellikle, aşk yüzünden kalbi kırılanların üzerinde görülüyormuş.
Demek ki, bu madde,beyinde aşırı üzüntü yaratan merkezi etkiliyor.
Ayasofya' daki kuyunun şifalı suyunun da böyle bir özelliği neden
olmasın!
Tabuta dokunulursa Ayasofya yıkılacak.
Ayasofya'nın orta kıble kapısı üzerinde bir tabut var. Sarı pirinçten yapılmış bu tabutta Kraliçe Sofya yatıyor. Yalnız bir tehlike
var, "Bu tabuta sakın dokunmayın" deniyor. Çünkü tabuta el sürülürse
büyük bir gürültü başlıyor ve tüm bina sallanmaya başlıyormuş. Kubbenin
dört tarafında birer melek resmi var. Bunlar Cebrail, Mikail, İsrafil
ve Azrail'dir. Bu melekler kanatlarını açmış bir biçimde çizilmişler.
İnanca göre Azrail, imparatorların ölümlerini, Mikail düşman
saldırılarını, Cebrail ve İsrafil ise olacak olayları haber veriyor.
İnananlar, tabut ile bu melekler arasında bir ilişki kuruyorlar...
Tabutun koruyuculuğunu da üstlenen melekler, ona dokunulmasına izin
vermiyorlarmış.
Esrarengiz kapılar
Ayasofya'nın güney tarafında ufak ve dar bir koridorun
ucunda örülmüş bir kapı var. Buna "açılmaz kapı" deniyor. Anlatılanlara
göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul'a girdiğinde Rum Ortodoks Patriği
yanındakilerle bu kapının önünde dua ediyormuş. Osmanlı ordusu kiliseye
girince, Patrik bu kapıdan kaçıp kaybolmuş ve kapı bir daha açılmamış.
Her paskalyada bu kapının önünde" kırmızı yumurta kabukları" ortaya
çıkarmış. Bir de "Kapanmaz Kapı" miti var. Fetih günü, Fatih'in
ordusundan biri bu kapıya öyle bir vuruş vurmuş ki, kapı yere gömülmüş
ve bir daha asla açılmamış.
Pençe nişanı
Binanın
güneydoğusundaki kubbeyi tutan fil ayağının bir yüzünde 6 metre
yükseklikte ele benzeyen bir iz var. Kuşaktan kuşağa anlatılanlara göre,
fetih günü, Fatih Sultan Mehmet'in atı ürkmüş, Sultan eliyle bu kemere
tutunmuş. Atı ise sütunun kaidesini zedelemiş. Buraya kadar bir şey yok.
Ama pençe izinin yerden 6 metre yükseklikte olduğu ve bu yüksekliğe,
hiçbir atın erişemeyeceği düşünülürse, olayın esrarı bir anda ortaya çıkıveriyor.
Kapılarından biri Nuh'un gemisinden yapılmış
Avarlar, Ayasofya’nın altınlarını alıyor.
Avarlar, 575
yılında Roma’yı kuşatıyor ve Papa 1. Benedictus, fidye vererek kendini
kurtarıyor. Ama Avarlar, 614-619 arasında bu kez İstanbul’u kuşatıyor.
Patrik Sergius, Ayasofya’daki kutsal ama altından olan ne varsa
erittirip para haline getirerek Avarlara veriyor. Avarlar, bir miktar da
Bizanslı kadını alarak kuşatmayı kaldırıyor.
Ortodokslarla Katolikler Ayasofya’da ayrılıyor.
1054
yılında papanın temsilcisi Kardinal Humbold, patriğin yönettiği ayin
sırasında Papa’nın patriği aforoz ettiğini bildiren fetvayı açıklıyor.
Ayin bozuluyor, kargaşa çıkıyor. Böylelikle Ortodoks ve Katolik
kilisesi, birbirine darılarak temelli ayrılmış oluyor. Ayrılık 911 yıl
sürüyor. 1967’de 6. Paul, İstanbul’a gelerek dargınlığı sona erdiriyor
Hıristiyanların Kutsal Emanetleri çalınıyor.
1204
yılında Haçlı orduları İstanbul’u yağmalarken Ayasofya’da ne kadar
kutsal eser varsa hepsini kaçırıyor. Geçen yıl Vatikan, jest yaparak
kutsal emanetlerden bazı bölümleri geri verdi.
Deisis Mozaiği’ndeki Hz. İsa değil
1264’te
İstanbul, Haçlıların elinden kurtarılıyor. Bundan sonra, Ayasofya’nın
içinde Deisis Mozaiği yapılıyor. Bu mozaikteki İsa figürü ABD’li
araştırmacı Roberto Solarion’a göre, gerçekten İsa değil, Kemerhisarlı
(Tyana’lı) Apollon. (Hatırlanacağı gibi Tempo Ocak 2005’te Aytunç
Altındal’ın bu konuda bir kitap hazırladığını duyurmuştu. Kitap, nisan
ayında piyasaya sürüldü.) Bunun ispatı ise mozaikteki İsa figürünün sağ
kaşının üzerindeki yara izi. İz, 11 sayısına işaret ediyor. Pisagorcu
tarikat üyesi Apollon’da da bu iz var. Figürün Apollon’a ait olmasının
nedeni ise paganların Anadolu’da zorla Hıristiyanlaştırılırken, İsa’nın
resmini yapar gibi görünseler de, Apollon’un resmini yapmaları.
Deisis Mozaiği’ndeki Meryem Ana değil
Mozaikteki
Meryem figürü, ellerini İsa’ya doğru uzatmış vaziyette. Oysa Hıristiyan
şeriatına göre yapılan resimlerde Meryem’in ellerinde İncil ya da İsa
olması gerekiyor. Dolayısıyla bu figürdeki Meryem, ‘anne’ değil Mecdeli
Meryem olarak da bilinen ve Hz. İsa’nın eşi olduğu varsayılan kadına
ait.
Kutsal Kâse aslında Ayasofya
Kutsal
Kâse, aslında Hz. İsa’nın içit kabı değil, ‘dişil prensip’i temsil
ediyor. Bu prensibin adı ‘Sofya’. Yani Kutsal Kâse’nin kendisi Ayasofya
ki, Hıristiyanlık inancına göre bütün kiliseler rahim örnek alınarak
yapılıyor. Bunların en kutsalı da yani ‘Kutsal Kâse’ de Ayasofya.
Bizans’ın ilk gizli teşkilatı Ayasofya’da kuruluyor.
Mikail Cellius adlı bir filozof, Bizans’ın ilk gizli teşkilatını Ayasofya’nın mahzenlerinde kuruyor. Aynı mahzenler, aynı zamanda Gnostik Hıristiyanların gizli kitabı Picatriks’in de çevirilerinin yapıldığı mekân.
İlk düz haç Ayasofya’da kullanılıyor.
Hıristiyanlar,
İmparator Jüstinyen döneminde Akhineton Haçı adı verilen şekli
bırakıyor ve düz haç modeline geçiyor. Bu da ilk kez Ayasofya’da
kullanılıyor.
Çapraz Haç’ın anlamı
Aziz andre’nin üzerinde idam edildiği haç, çapraz formda. İstanbul’daki kilisenin kurucusu sayılan Aziz andre’nin anısına tavana çapraz haç motifi işlenmiş.
Dandolo İstanbul’u alıyor ve ölüyor.
Latin komutan Henricus Dandolo,
Papa’nın çağrısı üzerine İstanbul’u almak zorunda kalıyor.
Bizanslıların tehdidi oldukça ilginç: Eğer bu kenti alırsan ölürsün. Dandolo kenti alıyor ve ölüyor. Mezarı halen Ayasofya’da.
Ayasofya kiliseye hiç ait olmadı.
Ayasofya
kilisenin malı değil. Çünkü mekân imparatora ait kabul ediliyor.
Dolayısıyla 1453’te Fatih Sultan Mehmet de Ayasofya’nın değerini
ödeyerek bir vakıfla kendi üzerine geçiriyor. Daha sonra da padişahların
malı olarak devam ediyor.
Ayasofya’daki Hermetik semboller
Dört balık: Tavandaki dört balık sembolü aslında dört Gospel’e atıf. Balık, iman anlamına geliyor. Bu İsa’da bütünleşmiş olan imanı temsil ediyor.
Baklava:
Bu şekil, eğer yuvarlak olsaydı kainat anlamına gelecekti. Oysa baklava
motifi yeryüzü anlamına geliyor. Yeryüzünün merkezinde haç, haçın
merkezinde de İsa var.
Mantra ve sekiz köşeli yıldız:
Sekiz çeperli gül, aslında mantrayı temsil ediyor. Çevresindeki sekiz
köşeli yıldız ise kainatın sekiz köşesi olduğunu gösteriyor. Bunlar asıl
olarak paganik semboller.
Diğer Hermetik semboller
Daire, kâinat anlamına geliyor, etrafında da minik noktalar var; onlar da yıldız demek. Bu, aynı zamanda şifa sembolü. Kenarlardaki defne dalları da Hermetik öğretiye ait. Aradaki haça benzer figürler de bir nevi Hermetik takiyye.
Vikingler de Ayasofya’da
İkinci kat
balkonlarından birinde, Vikinglere ait Rune alfabesiyle yazılmış yazılar
bulunuyor. Bu en mistik yazı tarzlarından biri olan Elgir Rune’u. Aynı
yazılardan, bodrumdaki mahzenlerde de var.
Ayasofya'nın altındaki tüneller
Mahzenlerin altındaki tünellerden Kınalı adaya kadar bir tünel uzandığı da söyleniyor.
Mozaiklerin Açıklamaları
Apsis Yarım Kubbesindeki Mozaik:
Altın
zemin üzerinde ortada değerli taşlarla süslü tahta oturan Meryem,
kucağında İsa ile birlikte tasvir edilmiştir. Meryem’in koyu lacivert
renkte sade ve bütün vücudunu örten kıyafeti, etrafını çeviren altın
zemin ile bir kontrast oluşturur.
Güney Galeride Deisis Mozaiği:
Ayasofya’nın
mozaikleri arasında hiç kuşkusuz, en ünlüsü Deisis kompozisyonudur.
Deisis, yani mahşer günü İsa’dan Meryem ve Loannes Prodromos’un insanlık
için yardımcı olmasını dilemeleridir. Mahşer Kompozisyonunun ortasını
meydana getiren üçlü kompozisyonda ortada büyük bir İsa ekseni teşkil
eder. Üçlü grubun ikinci şahsı Meryem'dir. Diğer yanda ise Vaftizci Yahya bulunmaktadır.
Güney Galerideki İmparatoriçe Zoe Mozaiği:
Ortada
Pantokrator (Kainatın hakimi) İsa, sağ eliyle takdis işareti yapmakta,
sol eliyle incilerle bezenmiş cildi olan Kutsal Kitabı tutmaktadır.
İsa’nın bir yanında imparatoriçe Zoe, diğer yanında Zoe’nin üçüncü
kocası Konstantinos Monomakhos yer almaktadır. Bizans tarihinde
entrikaları ve evlilikleriyle ün yapan imparatoriçe Zoe kocalarını
değiştirdikçe mozaik üzerindeki imparatorun başı ve isminin belirten
yazının da değiştiği sanılmaktadır. Konstantin’in kafası ve üstündeki
yazıt kazınıp, tekrar yapılmıştır. Orijinal mozaik Zoe’nin ilk kocasına
aitti. Bu panoda İmparatorluk ailesinin kiliseye şükran ve bağışları
sembolize edilmektedir.
Güney Galerideki Komnenos Ailesi Mozaiği:
İmparator
Komnenos II ile eşi Macar asıllı İmparatoriçe İrene ve oğulları
Aleksios’u tasvir etmektedir. Ortada kucağında İsa ile ayakta duran
Meryem yer almaktadır. İmparator ve İmparatoriçe değerli taşlarla süslü
tören elbiselerini giymişler, imparatorun elinde bir para kesesi,
İmparatoriçe de bir rulo tutmaktadır. Takdim edilen rulo kiliseye
bağışları, deri kese ise altın yardımını belirtmektedir. Macar asıllı
imparatoriçenin ırk özellikleri; açık ten ve açık saç rengi belirgindir.
Güney-Batı Girişi Üstünde Bulunan Mozaik:
Altın
zemin üzerinde ortada görkemli bir taht üzerinde oturur durumda koyu
lacivert elbiseli Meryem tasvir edilmiştir. Başının iki yanında bulunan
kısaltılmış harfler “Tanrı Anası” olduğunu ifade eden kelimelerin
kısaltılmış sembolüdür. Meryem ayakları altındaki kenarları değerli
taşlarla bezenmiş bir kaide üzerine basar. Bu kaidenin üst yüzü gümüş
mozaiklerle kaplıdır.
Bizans sanatında altın mozaiklerin bol
olmasına karşılık, gümüş mozaikler son derece azdır. Meryem’in kucağında
oturan İsa yetişkin, bilgiç bir insan ifadesine sahiptir. Bu onun
Tanrıya yakın bir mistik varlık olduğunu gösterir.
İki yanda
bulunan imparator figürlerinden biri İstanbul’un kurucusu Büyük
Konstantin ve elinde sunduğu maket bir şehir sembolüdür. Etrafını
surların çevirdiği bu şehrin Byzantion yanı İstanbul olduğu kolaylıkla
anlaşılır. Ayasofya maketini sunan da Justinyen’dir.
İmparator Kapısı Üzerindeki Mozaik:
Bu
mozaik pano 9. yüzyıl sonunda yapılmıştır. Ortada son derece süslü
taşlar ve incilerle süslenmiş taht üzerinde oturmuş Pantokrator İsa bir
kaide üzerine basmaktadır. Sağ eli takdis işareti yapmakta, sol eliyle
dizi üzerinde açık duran bir kitabı tutmaktadır. İsa’nın ayakları önünde
secde eder durumda imparator altıncı Leon şefaat isterken görülür . İki
kenardaki madalyonların birinde Meryem tasvir edilmiştir. Diğerinde ise
kilisenin koruyucusu baş melek Cebrail tasvir edilmiştir.
Melek Tasvirli Mozaikler:
Kubbeye geçişi sağlayan köşe elemanlarının yüzeylerinde yalnız kafa ve kanatlardan ibaret olan dört melek tasviri yer alır.
AYASOFYA EFSANELERİ
Bizanslıların
ve Türklerin en büyük mabedi olmuş Ayasofya hakkında inşa yıllarından
başlayarak birçok efsaneler söylenmiştir. Evliya Çelebi bu tılsımlardan
bahsediyor.
Akşemseddin'in
ilk tefsir dersini verdiği pencere, soğuk pencere ismiyle anılmaktadır.
Bu pencereden esen serin rüzgarın ilahiyat tahsil edecek talebeye zihin
açıklığı verdiği inancı beslenirdi.
Ayasofya'nın
güney tarafındaki dehlizlerde bulunan oyuk bir taş Hz. İsa'nın beşiği
olarak gösterilmekte idi. Kadınlar yeni doğmuş rahatsız çocuklarını bu
beşiğe koysalar sıhhat bulacaklarına inanılmıştı.
Müslümanların inanışlarına göre Hızır, Ayasofya'da top kandilin altında namaz kılardı. 40 sabah aynı yende namaz kılanların Hızır'a rastlamaları mümkündü.
Hızır genelllikle bir derviş kılığında görünürdü. Eğer o anda tanınır ve eline sarılırsa dilenilen şey olurdu. Ayasofya'nın kubbesindeki 4 melek tasviri de birer tılsım sayılırdı.
Bunlardan
biri de Cebrail sureti kanat takıp sayha vurursa (bağırsa) doğu semti
ganimet olur derlerdi. İsrafil sureti sayha vursa batıda kıtlığa dalalet
eylerdi.
Mikail
seslense kuzey tarafında bir asi ortaya çıkardı. Azrail seslense cemi
alemde taun (veba) baş gösterirdi diye itikat edilmişti.
Caminin
361 kapısı vardır. Ama yüzü büyük kapıdır ve cümlesi tılsımlıdır.
Defalarca saysak bir kapı daha meydana çıkar, ona dahi nişan koysak
görmediğimiz bir kapı zahir olur '(görünür) tuhaf hikmettir.
Orta cümle kapısı üzerinde sarı pirinç tabuta benzer bir uzun sanduka vardır. İçinde Kraliçe Sofya'nın naaş'ı mumya olarak defnolunmuştur.
Nice kimseler bu sandukaya dokunmaya cüret ettiklerinde caminin içinde büyük bir deprem ve velvele peyda olduğundan vazgeçmeye mecbur kalmışlardır.
Bunun
üstünde "amud-u sagirmlerin (küçük direklerin) takı üzere bir mermer
kitabe içinde Kud-sü Şerif'in eski kıblesi tasvir olunmuştur. İçi türlü
cevherlerle süslenmiştir. Bu dahi tılsımdır. Kimse dokunmaya cesaret
edemez.
Ayasofya
mevcut 11 kuyudan biri bileziğinden ötürü Hz. İsa'ya izale
edilmektedir. Yukarı mahfilin doğu tarafında mermere döşeme üzerinde
yazılı bir taş vardır.
Taşın üstünde 1205 Haziran'ın 1'inde ölen Ehlisalib reisi Hanri Dandalo ismi yazılıdır. Dandalo buraya gömülmüştü.
Lahit içinde bulunan zırhı ve arması Fatih tarafından ressam Bellini'ye hediye olunmuştur.
Evliya
Çelebi unutkanlık hastalığına tutunanların Ayasofya kubbesi ortasındaki
altın top altında yedi kere sabah namazı kılıp dua etmeleri ve her
vakitte yedişer siyah üzüm yemeleriyle dertlerinin iyileşeceğini
yazmaktadır.
Ayasofya'nın geride cümle kapılarının batı tarafı nihayetindeki direklerden biri Terler Direk ismiyle anılmaktadır.
Bu
rutubetli sütun önünden asırlarca, binlerce insan geçmiş ve türlü
dertlere şifa ümidiyle uzattıkları parmaklarıyla sütunda derin bir çukur
bırakmışlardır.
Kıble kapısının kanatları Nuh Peygamber'in gemisinin tahtasından yapılmıştır diye efsane vardır.
Tacirlerin,
kaptanların o kapının önünde namaz kılıp ellerini kapının tahtasına
sürmeleri ve Nuh peygamber ruhuna bir Fatiha okuyup sefere çıkmaları
uğurlu sayılırdı.
Yürek
oynamasına ve nefes darlığına uğrayanların Ayasofya içindeki kuyunun
suyundan sabah erkenden aç karnına üç kere içerlerse iyileşeceklerine
inanılırdı.
--------------------
Aradığınız "BİLGİ" İse; Oltulu.com Size Yeter...
[ Ekleyen (Oltulu) | 26.10.2015 12:13:13 | Okunma : 413 ]
Oy : 0-Puan : 0
|
|
|