Amazonlar
Eski Yunanlılar, bütün savaşçıları kadın olan uzak diyârlardaki bir ülkeye ilişkin öyküler anlatır, bu ülkedeki kadınlara da "Amazon" (Yunanca Aμαζόνες) derlerdi. [1]
Amazonların gerçekten yaşayıp yaşamadıklarına dair belirsizliğin bir dayanak noktası vardır. O da Amazonların ataları olan Sarmatyalılardaki kadın savaşçıların gerçekten var olduğudur. Bir efsane bile olsa Amazonların dayandığı temel gerçeklik burasıdır. Bu gerçeklik arkeolojik kazılardan da anlaşılmaktadır. Özellikle Sarmatya kadın mezarlarında %25 oranında silahlar çıkmaktadır. Bu durum Sarmatyalılardan sonra İskitler'de de görülmüştür. [2]
Erkekleri olmayan ve eskiden hükmettikleri insanlar tarafından esir edilmenin aşağılayıcılığına katlanmayı reddeden kadınlar Meotis Gölü (Azak Denizi) bölgesinde tamamen kadınlardan oluşan bir devlet kurdular. Biri devlet işlerini biri de orduyu yönetecek iki kraliçe seçtiler. Güçlü bir ordu oluşturduktan sonra savaşçılıklarını denemek üzere savunmayı bırakıp saldırıya geçtiler. Buna rağmen başarılı olmaktan uzaktılar; nüfuslarının artmaması onlar için bir dezavantajdı. Yeni kazandıkları özgürlükle evliliğin kölelik olduğuna inandıkları halde soylarının tükenmesi tehlikesi, yakın topluluklarla anlaşma yapmalarını gerektirdi. Bu geçici birlikteliklerden doğan erkek bebekler babalarına geri verildi; kızlarsa yaya ve at üzerinde dövüşebilmek üzere çocukluktan itibaren eğitim gördüler. [3]
Amazonlardan ilk söz eden kaynak, Homeros'tur.[1] Herodot'a göre Amazonlar Sarmatia'nın Scythia ile sınır bölgesinde yaşamışlardır. [2] "Erkek gibi Amazonlar"ın savaşlarını anlatır. [1] Yine Heredot'a göre Herodot'a göre Sarmatyalılar, Amazonlar ve İskitlerin atalarıdır. [2] Sarmatyalılarda kadınlar sık sık erkeklerle beraber ava çıkar, savaşta yer alırlardı. Ona göre savaşta bir adam öldürmeyen kadın evlenemezdi. Ayrıca bir çok başka kaynakta da Amazonlar'ın izlerini bulmak olasıdır.[1]
Hipokrat, Amazonları sağ göğüsleri olmayanlar olarak anlatır. Ona göre kız çocuklarına yapılan ve sıcak bronz bir metalle gerçekleştirilen operasyonla sağ göğüsün büyümesi engellenerek sağ omuz ve kolun gelişmesi sağlanırdı.
Sezar, yaptığı bir konuşmada Senatoya Semiramiş ve Amazonlarının Önasya'da yaptığı fetihleri anlatır. Ayrıca Pompeius Trogus, Amazonların vatanı olarak Kapadokya'yı gösterecektir. Çeşitli Romalı tarihçiye göre Amazonların yaşadıkları yerler arasında farklılıklar vardır; Philostratus'a göre Toros Dağlarında, Ammianus'a göre Tanais'te, Procopius'a göre ise Kafkaslarda yaşamışlardır. Aurelianus esir alınan Got kadınlarını Amazonlar olarak adlandırdığı için bazen Amazonların vatanı olarak Baltık bölgesi bile belirtilmektedir.
Avrupa'da Rönesans zamanında Amazonlar ilgi kaynağı olmayı sürdürmüştür. Francisco de Orellana 1542 yılında ulaştığı ırmağa, buradaki yerli kadın savaşçılara atfen Portekizce Amazonas ismini vermiştir. Kristof Kolomb ve William Raleigh gibi dönemin ünlü denizcileri de Amazon savaşçılarını anlatırlar.
Kelimenin Kökeni
Amazon kelimesi muhtemelen Farsça, savaşçılar anlamına gelen "ha-mazan" kelimesinde türetilmiştir. Klasik Yunanca'da etimolojik olarak mazos göğüssüz anlamındadır. Yaygın inanışa göre Amazonların rahat yay ve mızrak kullanabilmek için sağ göğüslerini kestikleri veya yaktıkları söylenir. Dönemsel sanat eserlerinde buna dair bir delil bulunmamaktadır. Amazonlar iki göğüsleri de mevcut olarak resmedilmiştir, sağ göğüs ise çoğunlukla kapalıdır.[2]
Mitolojide Amazonlar
Dilden dile, ağızdan ağıza aktarılarak zamanımıza dek ulaşan bir söylencedir Amazonlar söylencesi. İnsanı büyüleyen bu söylence gerçek midir? Amazonlar gerçekten yaşamışlar mıdır? Yoksa bütün bunlar bir düşün ürünü müdür? Söylencelerin halkların yaşantılarından kaynaklandığı, az-çok değişse de kabul edilen bir görüştür. Hele söz konusu olan, Amazonlar söylencesi ise... Çünkü Amazonların izlerine yalnızca destanlarda değil, coğrafyacı ve tarihçilerin kitaplarında da rastlanır. İlkçağ insanlarından kalan eserlerde Amazonlardan bir şeyler bulunur. Homeros onların Truva savaşlarına katıldığını yazar. Heredetos, Diodoros ve coğrafyacı Strabon onlardan söz ederler. Heracles ve Achilleus efsanelerinde de Amazonlar'dan bahsedilir. Sokrates ve Platon Amazonlar'ın Atina'ya saldırdıklarını bir gerçeklik olarak kabul ederler. Amazonların yaşadıkları söylenen bölgelerde, özellikle Anadolu ve Mora Yarımadasında, kabartma taş ve resim olarak, Amazonlar'ı temsil eden binlerce eser bulunmuştur.
Mitolojide Amazonlar, mitoloji kahramanlarına denk savaşçı kadınlardır. Savaş aletleri ok, yay, kargı ve "labrys" denilen, Anadolu'da özellikle Hititler'de, Karya'da ve Girit'te rastlanan iki ağızlı baltadır. Halikarnas Balıkçısına göre iki ağızlı balta Anadolu'nun simgesidir. Resim ve kabartmaların çoğunda Amazonların elinde hep bu balta bulunmaktadır.
Söylenceye göre Amazonlar Anadolu'da yaşamışlar ve birçok kent kurmuşlardır. Amazonlar'ın kurduğu kabul edilen kentler; Ephesos/Selçuk, Smyrna/İzmir, Kyme, Gryneion, Pitane, Ege bölgesindeki kentlere ilaveten Midilli adasındaki Mytilana, Marmara ve Karadeniz yörelerinde ki Myrleia, Sinope/Sinop'tur.Bunlara yine Ege bölgesindeki Elaia, Anaia, Latori kentlerinde de eklememiz gerekmektedir. Ephesos'ta ki Artemis tapınağı da Amazonlar tarafından başlatılmıştır. Ephesos'da ki kazılar savaşçı kadınlara ait, tanrıça Artemis'e hizmet eden heykelcikler de ele geçirilmiştir. George Thomson bunları inceleyerek yayınlayan Lethaby'nin "Hitit etkisinin belirgin izlerini gözlemlediğini, Gestang'ın da Amazonlar'dan bir Hitit tapınağı bağıntılı oldukları ve daha sonra ki Artemis tapımı bu tapımdan kaynaklandığı konusunda Lethaby 'ye katıldığını" kaydetmektedir.
Bu açıklamalardan sonra "Amazon" kelimesinin uzmanlar tarafından nasıl açıklandığını inceleyebiliriz. Birinci açıklamaya göre Amazonlar savaşta kendilerine engel olmaması için memelerinden birini veya her ikisini kestiklerinden "memesiz" anlamında "Amazoi" denilmiştir. Bu açıklama kanıtlarla uyum göstermiyor. Zira bütün kabartma ve resimlerde Amazonlar, iki memeli olarak gösterilmişlerdir. İkinci açıklamaya göre Ephesos'lu kadınlar savaş ve tarımla uğraşarak, bellerinde kuşaklarla (zonai), ekin biçtikleri (Amao) için bunlara Amazon denilmiştir.
Toplumsal yaşamda kadının etkinliği, ekonomik etkinliklerin kadınlar tarafından yerine getirilmesi, kadınların mutlak egemenliği, soy kütüğünün kadına göre belirlenmesi, Amazon söylencesinin önemli özelliklerindendir. Ancak bütün bunlar anaerkil toplumda zaten normal olan özelliklerdir. Amazon söylencesinin normalden ayrılan yönü, kadınların savaşçı olarak yetiştirilmeleri, savaşa bir asker gibi katılmaları, erkeklerin bu savaşta yer almamaları, kadınların savaşçılığının aynı zamanda saldırganlığa dönüşmesidir. Hem kendilerinin kurdukları yerleşim bölgelerinde bulunan heykel, resim ve kabartmalar, hem de komşu halkların eserleri Amazonlar'ı savaşçı niteliklerine uygun tasvir etmişlerdir. Amazonlarda ki savaşçı nitelik o kadar baskındır ki Bilge Umar, Amazonların "tarım yapmayan, yaşamı at sırtında avcılık ve savaşla geçen bir kadınlar ulusu" olduğu görüşündedir. Bu nedenle Amazonlara takılacak adın savaşçı özelliklerine uygun bir ad olması akla uygun görülmektedir. Kaldı ki bu açıklama Amazonlar'ın konuştuğu varsayılacak bir dile göre yapılan bir açıklama da değildir.
Konuyu tartışan uzmanlardan George Thomson; "Yunanlılar, Amaonları Kafkasya'ya doğru izlerken, Artemis'in Kafkasya kökenli olduğunu benimseyen bir geleneği izlemiş olabilir." biçiminde bir yaklaşım getirmektedir.
George Thomson bu görüşünde yalnız değildir. Bazı diğer uzmanlar da Amazonlar'ı Kafkasya ile ilişkili olarak açıklamaya çalışmaktadırlar. Kafkas kabilelerinde her türlü sosyo-ekonomik faaliyetleri kadınların yapmaları, Altın Post Efsanesi'nde altın postu aramaya giden Argonaut'ların Anadolu'nun kuzeydoğusunda Amazonlar'a rastlamaları, Amazonlar efsanesinde aynı bölgenin Amazonlar'ın ana yurdu olarak gösterilmesi, Amazonlar'ın başkenti olarak gösterilen Themiskyra'nın aynı bölgede olması, Amazonlar'ın ay tanrıçası ile olan ilişkileri, Amazon adıyla Kafkas dillerinden birinde "ay" anlamına gelen "maze" kelimesi arasında ki benzerlik gibi nedenler, uzmanları böyle düşünmeye yöneltmiştir.
Kas-Adığe dilinde ay anlamına gelen "maze" kelimesi ile Amazon kelimesi arasında ki benzerlik ortadadır. "maze" kelimesinin sonuna "on" eki getirildiğinde Amazon kelimesine çok benzeyen "mazeon, mazon" kelimesi oluşur. Ancak article bulunmayan bu dilde nasıl olmuştur da "a" eki gelmiştir? Yine bu dilde Amazon adlarının, Amazonların kurdukları şehirlerin, Amazon tanrıçası Artemis'in adları da açıklanamamaktadır. Bu nedenlerle bu açıklamada genel kabul gören bir açıklama olarak kabul edilmemektedir.
Genel kabul görmemekle birlikte bu açıklamayla gerçeğe çok yaklaşıldığını, bazı gerçekçi tespitlerin yapıldığını, kabul etmemizi gerektiren veriler bulunmaktadır. Anadolu ile Kafkasya arasında ki ilişkilere dikkat çeken uzmanlar çoktur. Server Tanilli üç bin yıllarında ki Anadolu-Hatti kabilelerinin dilleri ile Kafkasya dillerinin benzediğini, Hattiler'in maddi kültürü ile bu çağ Kafkasya kültürlerinin de "çok noktada birbirlerine benzediğini" kaydetmektedir. Şemseddin Günaltay, Proto-Hatti'ler, Luviler, Hurriler ve Kafkasların Hazar Denizi ötelerinden "aynı zamanda batıya göçen gruplar" olduğunu belirtmektedir. Hrozny de Hititlerin Kafkaslardan gelmiş olmasını, diğer görüşlerle karşılaştırarak, "nispeten daha çok pozitif bir görüş" şeklinde değerlendirilmektedir.
Bu nedenlerle yukarıdaki açıklamada ki eksikliği Kas dillerine yönelmesine değil bunu eksik bırakmasında, Kas dillerinin hepsini incelememesinde görüyor, Kas-Abhaz diliyle daha tam ve doğru bir açıklamanın yapılabileceğini düşünüyoruz. Çünkü ilkçağlarda, 200'li yıllarda, Amazonların tarih sahnesine çıktığı dönemde, Amazonların kurduğu söylenen İzmir kenti civarında kurulan devletin adı Aşuva'dır. Lidyalılar'ın da atası olan Aşuva'lar, Kas-Abhazların bir koludur. Halen Anadolu'da ve Kafkasya'da kendilerine "Aşuva" diyen insanlar yaşamaktadır.
Bu çalışmanın sınırlarını aşacağından Aşuvalar'ın nereden gelmiş olabilecekleri, Hitit'lere, Misyalılar'la, Karyalılar'la ve kendi torunları olan Lidyalılar'la ilişkileri, dilleri, uygarlıkları konularında bir şey söylemiyoruz. Ancak Hititlerin de aynı tarihi dönem de Anadolu'da göründüklerini, Lidya, Misya ve Karyalılar'ın kendilerine akraba olarak kabul ettiklerini, konumuzla ilgili gördüğümüzden belirtmek istiyoruz. Kas-Abhaz (Aşuva) dilinde "mzı" ay anlamına gelmektedir. Article olan "a" ile birlikte "A mzı, Amzı" biçiminde hala kullanılır. Ay adının "mis, mıs" biçiminde kullanıldığı da olur. Bazı şahıs isimlerinde halen bu şekilde kullanılır: Dinamis, Feramis, Ramis vb... olduğu gibi. Anlaşılabileceği gibi çeşitli Abhaz lehçelerinde tarih boyunca bu sözcüğün "mız", "mıs", "mus" biçiminde kullanıldığı sonucuna varmak mümkündür.
Amazonların kendilerini "ayın kızları" olarak gördüklerini, ana tanrıça Kybele ve Artemis'in hizmetkarı olarak kabul ettiklerini biliyoruz. Bu nedenle kendilerine kendi dillerinde "Amız" yada "Amıs" adını taktılar. Latinler de onlara "Amız /on" dediler. Bu terim "Amazon" biçimine dönüşerek tarihe mal oldu.
O çağda ki Samsun kentinin adı da aynı dilde "Amıs" dır. Yunan etkisiyle "Amısos" biçimine dönüşmüştür. Amazonların başkenti olarak kabul edilen "Themiskyra" da bu bölgededir. Aynı şekilde Karya'da da "Amız" adında bir kent bulunmaktaydı. Bu kent daha sonraları Amızon şeklinde anılmaya başlanmıştır. Bazı kaynaklarda Aşuva içerisinde, bazılarında Aşuva'nın kuzeyinde gösterilen aynı çağ Ege Bölgesi devletlerinden birinin adı da "Misya" dır. Amazonlar tanrıçasının adı da Artemis.Bütün bu sözcüklerde ki "mis" yani "ay" sözcüğü dikkat çekicidir.
Konumuzu daha iyi açıklamak için Amazonlar'ın anaerkil bir yapının ürünü olabileceği biçimindeki yaygın görüşü de incelemek istiyoruz. Bu çağ Anadolu devletlerinin çoğunda anaerkil bir yapının devam ettiğini görüyoruz. Asuva, devamı olan Lidya ve Etrüskler, Misya, Karya, Likya anaerkil devletlerdir. Hititler de ise ataerkil bir yapı vardır. Daha doğrusu soy ana yanlı değildir Hititlerde.
İhtimal ki Hititler, Anadolu'ya gelmeden önce böyle bir evrim geçirmişlerdir. Hititlerde ki bu yapının "bağımlı, vasal" hale getirdikleri diğer devletleri etkilemeyeceği düşünülemez. Güçlü bir ihtimalle Hititlerde ki ataerkil yapıdan etkilenen vasal devletlerden birindeki erkekler, anaerkil yapıyı sonlandırmak istediler. Efsanenin içeriğinde bu görüşümüzü besleyen birçok öğe bulunmaktadır.
İki binli yıllarda Hititlerin Anadolu'ya gelmesiyle Anadolu'da bulunan Hatti gruplar, (Asuva, Likya, Karya ve Misyalılar) Hititlerin baskısıyla daha batıya göçtüler. Bu halklar zamanla Hititlerle ilişkileri gelişerek, Hititlere bağımlı duruma düştüler. Esasen bir kısmı da göçmeyip yurtlarında kalmışlardı ve göç edenlerle de ilişkileri devam ediyordu. Hititlerle olan ilişkilerinden etkilenen bu halklar, diğer şartlar tam olgunlaşmadan kendi topraklarında ki anaerkil yapıyı yıkmak istediler. Ve işte o zaman egemen durumda bulunan kadınların sert tepkisiyle karşılaştılar. Kadınlar onları yenerek erkeklerin o zamana kadar üstlendikleri savaşa katılma, avcılık ve toplumu savunma görevlerini de kendileri üstlendiler. Erkekleri toplumsal iş bölümünde daha geri bir konuma ittiler. Egemenliklerini pekiştirdiler. Böylelikle kadın savaşçılar kendi ülkelerine saldıran halklara karşı ülkelerini savundular. Gerektiğinde komşu ülkelere de saldırdılar. Komşu ülkelerin halkları onları bu şekilde tanıyıp gördüler. Bu durum onların dinlerini, inançlarını da etkiledi. Böylece kızlar, ana tanrıçanın gerçek çocuğu oldular. Egemen kadınların gözünde öyle değerlendirildiler. Çünkü onlar dişiydiler. Bolluğun ve bereketin, üremenin, devem edip giden hayatın simgesiydiler. Böylece ana tanrıça, kızları, Amazonları simgeleyen, Artemis'i doğurdu.
Artemis kültü Amazonlarla birlikte gelişerek yayıldı. Amazonlar, Artemis'in gönüllü hizmetkârı oldular. Belki de o kültü taymak için savaşlar yaptılar. Ve tarihe bıraktılar adlarını. Halikarnas Balıkçısı'nın o güzel değimiyle "Efsanevi Yurttaşlarımız" ın, Amazonların gizi elbet birgün aydınlanacaktır. Kendi gizemi ile birlikte bir çok sırrı da aydınlatarak [3]
Amazonlar Hakkındaki Söylenceler
Amazonlar hakkında en geniş bilgiyi haklarında anlatılan öykülerden biliyoruz. Bir rivayete göre Libya'da, başkasına göreyse Kafkasya 'da ortaya çıkmıştı Amazonlar. Ne var ki öykülerin geçtiği asıl yer Anadolu 'dur. Anadolu Amazonlarının erken tarihi, neredeyse yaşadıkları söylenen bölgelerin tarihi kadar karanlıktır. Bir söylenceye göre soyları, zalimlikleri yüzünden tahttan indirilen iki İskit prensesi Scolopotus ve Hylinos ile başladı. Bu iki prenses, aileleri, takipçileri ve takipçilerinin aileleriyle birlikte yurtlarından ayrılarak Kafkasların eteklerinde bir devlet kurdular.Yeni bir ülke arayışındaki tüm göçebe kavimler gibi önceleri öldürdüler ve yağmaladılar. Fakat ele geçirilen halklar öç almak için gizlice silahlandılar. Bunu izleyen ayaklanmada İskit efendilerini yenmeyi başardılar. İskitlerin bütün erkekleri öldürüldü. İskitlerde savaş eğitimi kadın erkek ayrımı yapılmadan herkese verilirdi. Savaş eğitimi almış olan İskit kadınları kaçmayı başardılar. Peşlerinden gönderilmiş bir birliği de yenmeyi başarmış, takipçilerinden kurtulmuşlardı. [3]
Genç kabile, başlangıçta Don Nehri kıyısında yaşardı. Nehrin adı da ordu kraliçesi olan Lysippe 'nin oğlu Tanais 'ten gelir. Tanais savaşa olan tutkusu ve evliliğe değer vermeyişi yüzünden Afrodit 'i kızdırır ve annesine aşık olmakla cezalandırılır. Tanais, ensest ilişkiye girmektense kendisini nehre atıp boğar. Nehir o günden sonra onun adıyla anılır. Lysippe, Amazonları Anadolu'ya getiren kraliçedir. Onun zamanında Amazonlar Karadeniz'e geldi ve güney kıyısına yerleşmeye, krallıklarının batı sınırını belirlemek için ormanların arasında bir kent kurmaya karar verdiler. Bu kente kraliçelerinden birinin adını verdiler: Sinope. Hakimiyetlerini Kolkhis 'e (Eskiden Karadeniz 'le Kafkasya 'nın güneyi arasındaki bölgeye verilen ad) kadar genişlettiler. Bölgedeki dağlara Amazon dağları adı verildi.Amazon Dağları'ndaki derelerin birleşmesiyle oluşan geniş ve kısa bir nehir olan ve Karadeniz'e dökülen Thermodon Nehri 'nin ağzındaki güzel bir burnun üzerine başkentleri Themiserya'yı (bugünkü Terme) kurdular. [3]
Amazon savaşçılarının en mağrurları barışta kendilerini avlanmaya ve savaş talimlerine verirdi. Bununla birlikte Anadolu Amazonları'nın tarımla da uğraştıkları sanılıyor. Savaşçılar her yıl iki aylarını çocuk sahibi olmaya ayırırlardı.Yalnızca savaşta adam öldürenlerin çiftleşmesine izin vardı. Başarılı olan savaşçılar kendilerini komşuları Gargarianlar'dan ayıran dağa gider, bekarlıklarının özgürlüğünü simgeleyen kemerlerini çıkarırlardı. Bir Amazon hamile kaldığında eve dönerdi. Doğan kızlar Amazonlarla kalır, savaşçı olarak yetiştirilirlerdi. Oğlan çocuklar Gargarianlar'a geri verilirdi.
Gargarianlar'la geçirilen ya da tarımla uğraşılan birkaç ayın dışında Amazon ülkesi bir ordu devleti görünümündeydi. Ekonomik, politik ve sosyal yapılanmalar savaş temelliydi. Savaşa giden ordu, gençliklerinin en seçkin dönemindeki savaşçıları kapsardı. Bu savaşçıların ata binmedeki üstünlükleri anlatılırdı hep. Çıplak ata biner, çoğunlukla sadece yular kullanırlardı. Bir rivayete göre Anadolu 'ya biniciliği ilk onlar tanıtmıştı. Savaşlarda hızlı ve yenilmez olmalarını ata bu denli hakim olmalarına borçluydular. Bir Amazon daha küçük yaşta, erkeklerin egemen olduğu bir toplumla alay etmeyi öğrenirdi. Amazonların savaşçı yetenekleri üst düzeydeydi. Okçulukları çok başarılıydı. Kalkanlar ve zırhlar oklarına karşı korunmaya yetmiyordu. Kargılar ve “bigennis ”denilen çift ağızlı baltalarıyla savaşlarda çevrelerine dehşet saçarlardı. Darbelerden korunmak içinse ana tanrıçanın simgelerinden biri olan Ay biçimli kalkanlar kullanırlardı.
Amazonlar yüzyıllar boyunca Karadeniz 'deki üslerinden çok uzaklara akınlar düzenlediler. Kraliçeler, Efes ve Thiba gibi kentler kurdular. Üç kraliçe tarafından yönetilen (Marpesia, Lampado, Hippo) üç kabile batıda Trakya'ya, doğudaysa Suriye'ye yöneldi. Başkentleri Themiserya 'da savaş ganimetlerinin artmasıyla Artemis 'in ilkel bir versiyonu için tapınaklar inşa edildi ve onuruna festivaller düzenlendi.
Yunanlı coğrafyacı Strabon da Amazonlardan bahsedenler arasındadır:
"…Bazıları, isimleri Alazonlar, diğerleri Amazonlar olarak ve Alybe'den sözcüğünü Alope'den ya da Alobe'den şeklinde okuyarak ve Borysthens Irmağı ötesindeki İskitlere ‘Alazonlar' ve aynı zamanda ‘Kallipidler' ve daha başka isimler vererek –ki bu isimler Heredot, Hellanikos ve Eudoksos tarafından bize zorla kabul ettirilmiştir- ve Amazonları Kyme yakınında Mysia, Karia,ve Lidya arasına yerleştirmek suretiyle, ki bu, Kyme'li Ephoros 'un da fikridir, tarihi metni değiştirmişlerdir. Ephoros 'un bu görüşü, mantıksız olmayabilir; çünkü onlar vaktiyle Amazonlar tarafından, sonradan Aioller ve İyonlar tarafından yerleşilmiş olan ülkeyi kastetmiş olabilirler ve söylediğine göre isimlerini Amazonların vermiş olduğu belirli kentler vardır: Ephessos, Smyrna, Kyme ve Myrina gibi …"
Amazonların Anadolu'daki yaşantılarını, bize anlatanlardan ikisinin adı Halikarnas'la ilişkilidir. Bunlardan ilki, Halikarnas'lı Heredot'tur. Tarihin babası olarak anılan ve sonradan Strabon'un da Amazonlardan söz ederken atıfta bulunduğu Heredot, onların öyküsünden ilk bahsedenlerdendir:
"Amazonların, ki İskitler bunlara oirpata derler. Yunanca karşılığı, 'erkek öldürenler' demektir."
der yazdığı tarihte. Onlara savaş açan Yunanlılar, diye anlatır, Thermodon savaşını kazandıktan sonra canlı olarak yakaladıkları Amazonları üç gemiye doldurup denize açıldılar. Amazonlar açık denizde erkeklerin üzerine atılıp onları döve döve öldürdüler. Ama bir gemi nasıl yönetilir bilmiyorlardı, dümen nasıl tutulur, yelken nasıl kullanılır haberleri yoktu. Erkekleri öldürdükten sonra, rüzgârın ve dalganın önüne katılmışlar, Dik Bayır denen yere varmışlardı. Amazonlar burada karaya çıktılar,çevrede otlayan atlara rastlayınca bunların üzerine atladılar ve İskit topraklarını yağmalamaya başladılar. İskitler başlarına gelene bir anlam veremiyorlardı. Bunların ne dillerini anlıyor, ne giyinişlerini tanıyor, ne de kim olduklarını biliyorlardı. Amazonların saldırıları karşısında şaşırıp kalmışlardı; bunları genç ve zorlu erkekler sanıyorlardı. Savaş alanında kalan ölüleri görünce daha da şaşırdılar, bunlar genç erkekler değil, kadınlardı. Bir daha ne olursa olsun onları öldürmemeye karar verdiler. Bakacaklar, görünüşte bunlar kaç kişidir, aralarından o kadar sayıda genç delikanlı ayıracaklar, karşılarına onları çıkaracaklardı. Bu gençler kamplarını Amazonların kampının yanına kurup davranışlarını onlara göre ayarlayacaklardı.
Eğer kadınlar üstlerine yürürlerse savaşmayıp arayı biraz açmakla yetineceklerdi. Sonra onlar durunca bunlar da duracak ve kamplarına geri döneceklerdi. İskitler böyle düşünmüşlerdi; çünkü bu kadınlardan çocukları olsun istiyorlardı. Delikanlılar aldıkları emirleri yerine getirdiler. Amazonlar onların kendilerine zararları dokunmayacağını anladıklarında onlara aldırmaz oldular… Öğle vakti olunca Amazonlar birer ikişer çevreye dağılır, doğal gereksinimlerini karşılarlardı. Bunu gören İskitlerden birisi kızlardan biriyle birlikte oldu. Kız da buna karşı koymamıştı. Bunu izleyen günlerde İskit gençleriyle Amazonlar daha da yakınlaştılar; kamplarını birleştirip beraber yaşadılar. Amazonlar İskitlerin dilini konuşmaya başlayınca gençleri kendileriyle birlikte gelmeye ikna ettiler. Birlikte Tanais Nehri'ni geçip yeni topraklara yerleştiler.
Amazonlardan söz eden bir diğer isim de Halikarnas Balıkçısı'dır. Ege 'de bulunan birçok kentin Amazonlar tarafından kurulduğunu anlatır:
"Anadolu ana erkil bir sistemle idare edilirken büyük ana tanrıça Kybele'ye tapılırdı. Kibele bir ay tanrıçasıydı. Kızlığı, kadınlığı ve analığı temsil ettiği için doğan ay, dolunay ve azalan ay olarak gösterilirdi, yani üçlek bir yapıdaydı. Ana tanrıçanın birçok adı vardı. Bunlar arasında İzmir adının kökü bakımından ‘Marian', ‘Mirin', ‘Aymari ' ve ‘Mariyamne 'adları önemlidir. Bu adların sonuncusu Suriye'ye vardığında Meryem'e, batıya ulaştığındaysa Marian 'a dönüşür."
Şimdi gelelim eski bir efsaneye. Mirin adlı bir Amazon kraliçesi, Kuzey Ege kıyılarında ‘Serne' adında bir kenti zapt eder, erkeklerin tümünü kılıçtan geçirir; kadın ve çocuklarıysa köle olarak tutar. Kraliçe onlar için kendi adını taşıyan, Mirin kentini kurar. Mirin,aynı zamanda Kyme, Prienne ve Pitane, Lesbos Adası'nda da Mitilin (Midilli) kentlerini kurar. Bir gün adaya giderken fırtına kopar. Ana tanrıça Kibele filoyu korur ve Semadirek Adası'na götürür. Kraliçe Mirin o güne dek kimsenin oturmadığı adada Kybele'ye saygı ve şükranlarını anlatmak için bir tapınak kurar. Buradan da anlaşılıyor ki Kraliçe Mirin, Tanrıça Mirin 'in bir rahibesiydi.
Amazonlarla ilgili söylenceleri bir kenara bırakırsak geriye fazla bir şey kalmıyor aslında. Tarihte gelmiş geçmiş bütün halkların geçmişine bakıldığında, söylencelerin yanında gerçek olan olayların tarihinin de anlatıldığını görüyoruz. Amazonlardaysa bu ayrım neredeyse yok denecek gibi. Anadolu 'dan geçen bütün halklar Amazonların izini -eğer vardıysa- çoktan örtmüşler.
Peki o halde Amazonların gerçekliğiyle ilgili soruları yanıtlamaya nereden başlamak gerek? Onların yalnızca söylenceden ibaret olduklarını söylemek ne denli zorsa gerçekten yaşadıklarını söylemek de aynı şekilde zor. Bugüne dek bu konuda ortaya atılmış birkaç temel görüş var. Bunların hepsi de Amazonların öyküsünün, günümüzdeki halini alıncaya dek çeşitli söylencelerle beslendiğini ortaya koyuyor.
Birinci görüş, Amazonların, erkeklerin yanında yardımcı olarak savaşa giren kadınlardan türediği yolunda.
İkinci görüş Yunan kolonilerine saldıran tamamen tıraşlı yabancıların kadınlar olarak yorumlanmasıyla ilgilidir. İlk görüşü ortaya atan Bizans tarihçisi Caesarea'lı Procopius, düşüncesini şöyle dile getirir:
"Sabiri diye çağrılan Hunlar, diğer bazı Hun kabileleri gibi o bölgede (Kafkasya 'da) yaşarlar ve Amazonların aslında burada ortaya çıktıklarını ve sonradan Thermodon Nehri 'nin üzerinde şu anda Amisos kentinin bulunduğu, Themiserya yakınlarında kamp kurduklarını söylerler. Fakat bugün Kafkas bölgesi civarında Strabon ve diğerlerince haklarında çok yazılmış olmasına rağmen Amazonlarla ilgili ne korunmuş tek bir hatıra ne de onlarla ilişkili bir isim vardır. Erkeklerin özelliklerini taşıyan bir kadın ırkının asla var olmadığını ve insan doğasının kabul edilmiş gerçeğinin Kafkas Dağları'nda bir istisna oluşturmadığını savunan tez daha akla yakın görünüyor. Fakat gerçek, bu bölgelerdeki kavimlerin kadınlarıyla birlikte büyük bir orduyla Asya 'ya bir akın düzenledikleri,Thermodon Nehri'nde kamp kurdukları ve kadınlarını burada bıraktıklarıdır. Sonra, erkekler Asya 'nın büyük bir kısmını yağmalarken bu toprakların yerli halklarınca kıstırıldılar ve tek kişi bile kurtulamadan katledildiler. Böylece hiçbiri kadınların kampına geri dönemedi. Bundan böyle kadınlar çevrede yaşayan halkların intikamından korktuklarından erzakın da yetersizliğiyle erkeklerin görevlerini üstlendiler. Erkeklerin kampta bıraktıkları araçlarla silahlandılar.Tümüyle yok edilene dek de burada erkeksi bir cesaret göstermek zorunda kaldılar. Olan işte buydu. Amazonların kocalarıyla birlikte savaşa çıktıklarına benim zamanımda gerçekleşen bir olaya dayanarak inanıyorum … Hunlar Roma topraklarına sık sık akın eder, savaşırlardı. Geride bıraktıkları ölü Hunlar'ın arasında kadın savaşçıların cesetlerine de rastlanırdı…"
Procopius 'un, Kafkasları Amazonların kalesi olarak göstermesi gelenekle uyum sağlar. Dağlar,sık ormanlar ve genel olarak keşfedilmemiş bölgeler, geç klasik dönemde yaşayanlara göre Amazonların yerleşim yerleridir. 16.yüzyılda yaşamış olan İspanyol kaşifi Francisco de Orellana, Güney Amerika 'da Marnaon Nehri kıyılarında Tapuyas yerlilerinin saldırısına uğradı. Anlattığına göre yerlilerin saflarında silahlı kadınlar da vardı. Nehir bundan sonra Amazon olarak anıldı. Amazonlarla ilgili ikinci bir görüşse onların aslında tıraş olmuş erkekler olduğu yolundadır. Bu görüşü düşünmeye başlamadan önce kadınlarla karıştırılan erkeklerin birtakım koşulları taşımaları gerektiği görülüyor:
- Amazonların yaptığı gibi onlar da Anadolu 'ya birçok küçük kabilenin bulunduğu dönemde yerleşmiş olmalıdırlar.
- Güçlerinin zirveye ulaştığı dönem Amazon zaferleriyle üst üste gelmelidir ve M.Ö.15 ila 20.yüzyıllardan sonra olmamalıdır.
- Akaların M.Ö. 1100 dolaylarında Attik'ten Anadolu'ya göç etmelerinden önce yok olmuş olmaları gerekmektedir.
4) Yunanlıların sakalsızlığı kadınlıkla özdeşleştirdikleri bir dönemde sakalsız olmalıdırlar. Böyle bir millet aramak Amazonları aramaktan çok daha güç gibi görünüyor. Oysa böyle bir halk var: Hititler.
Hititler o dönemde dünyanın en büyük uygarlıkları arasındaydı. Hititlerin yükselişi M.Ö.1300 'lerde başladı; Mısırlıları yendikleri M.Ö.1296 'da doruğa ulaştı. Ne var ki bir süre sonra batıdan gelen deniz halklarının baskısına dayanamayan Hitit devleti çöktü, M.Ö.1200 'lerde başkentleri Hattuşaş yakıldı. Amazonların yok oluşu gibi Hitit imparatorluğu da hızlı bir biçimde tarih sahnesinden çekildi. Öyle ki MS 19. yüzyıla dek unutuldular. Eğer Hititlerle Amazonlar arasında heyecan verici bir benzerlik olduğu kabul edilirse, sakal bir anda önem kazanır. Hititler, Yunanlıların sakal bırakma adetini izlemediler. Yunanlılar için sakal, savaş alanında yakın dövüşürken ya da herhangi bir sokak kavgasında sorun çıkarsa da, hazine değerindeydi. Sakal, düşmana tutup çekebileceği uygun bir araç sağlıyordu. Bu nedenle M.Ö.331 yılında Büyük İskender Arbela savaşına girmeden önce askerlerine sakallarını kesmelerini emretmişti. Gerçek ne olursa olsun Yunanlılar, Büyük İskender dönemine dek sakallarını kesmediler. O yıllarda kıllılık erkekliği, kılsızlık da kadınlığı simgeliyordu. Ünlü komedi yazarı Aristophanes, oyunlarından birinde efemineliğiyle ünlü oyun yazarı Euripides'e, Agathon'a cilveli bir eda ile; "Her zaman yanında tıraş bıçağı bulunur. Onu bir saniyeliğine bana versene" dedirtir. O dönemde tıraş bıçağı erkeğin değil, kadının gerekli bakım eşyalarından biriydi. Yunanlılar, Hititlerle ilk kez M.Ö.12. yüzyılda ilişki kurdular. İki uygarlık Akaların Dorlar'dan kaçmak üzere Anadolu'nun Ege Denizi kıyılarında kurdukları kolonilerin bulunduğu topraklarda karşılaştılar. Hititler sakal uzatmayı Yunanlılardan görüp benimsediler. 12.yüzyılın ortasından önce yapılan anıtlarda Hititler tıraşlı gösterilir; sonrasında sakallıdırlar. Yunanlılar için bu dönem öykü anlatıcılarının evlerinden uzak göçmenleri cesaretlendirip şevklendirmek için masallar oluşturdukları dönemdir. Masallarda Aka kahramanları tekrar tekrar anlatılarak yaşatılırdı. Eski çarpışmaların bazılarında Yunanlılar sakalsız Hitit savaşçılarını küçümseyerek "kadın savaşçılar" olarak adlandırmış, ya da tamamen yanlış anlamaya dayalı, Hititleri kadın zannetmiş olabilirlerdi. Bu tür yanılgıların izlerini Yunan mitolojisinde görmek mümkün. Sözgelimi o döneme dek at görmeyen Yunanlılar, ata binmiş birini gördüklerinde ikisini tek bir canlı gibi düşünmüş ve Kentaurlar söylencesine neden olmuşlardı. Aynı şekilde Hititlerin profilden devasa boyutlarda duvarlara resmettikleri tanrı figürlerini de görmüştü Yunanlılar.
Hititler, uydukları saygıdan dolayı tanrı figürlerini insanlara göre çok büyük çiziyorlardı. Profilden çizildiği için tek gözü görülen tanrı figürleri Yunanlılar arasında tek gözlü devler olan Kyklop (Tepegöz) söylencesini doğurmuştu. Amazonlar da böylesi bir yanlış anlamanın sonucunda ortaya çıkmış olabilirler. Halikarnas Balıkçısı; "Böyle bir yanlış anlama varsa İzmir kentinin Hititlerce kurulduğunu söyleyebiliriz" der.
Balıkçı, ayrıca Artemis tapımının kökeni olan ana tanrıça tapımının Hititler döneminde yerleşmiş olduğunu söyler. Efes'teki Artemis heykellerinin iki yanında bulunan geyiklerin de Hititlerin kader, mutlu alın yazısı simgeleri ya da tanrısı kimlikleriyle, “runda” adında kutsal saydıkları geyik olduğunu da belirtir. Bu görüş akla oldukça yatkın gelse de minik bir pürüz içeriyor. Bugün Hititler olarak bildiğimiz, kendilerine Nesililer diyen halk, Asya'dan Anadolu 'ya geldiğinde ataerkil yapıdaydı. Dolayısıyla beraberinde bir tanrıça kültürü getirmiş olamaz. Nesililer denen halk Anadolu'yu ele geçirip birleştirdikten sonra burada yaşayanların kültürlerini benimsemiş, hatta onların adını almıştı. Hatti Ülkesi denen Anadolu, anaerkil yapısını koruyordu. Bundan yola çıkarak belki de Amazonların çıkış noktasını Hititlerden daha geride, Anadolu'nun Nebililer'den önceki halklarında aramak daha doğru olabilir.
Amazonlar savaş tanrısı Ares ile aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in kızlarıydılar. Çok sert ve güçlü kadınlardı. Ülkelerini yönetir, gerektiğinde savaşırlardı. At üstünde kendilerini kalkanlarla koruyarak ok ve baltalarla dövüşürlerdi. Erkekleri yanlarına köle ya da uşak olarak alır, onlardan çocuk sahibi olurlardı. Doğan erkek çocuklarını öldürür ya da sakat eder, kızları ise aralarına alarak savaş için eğitirlerdi.
Amazonlar'ı bir kraliçe yönetirdi. [1] öne çıkan kraliçeleri arasında Truva Savaşında yer alan Penthesilea ve kardeşi Hippolyta sayılabilir. [2] Anadolu'da, başta Efes olmak üzere birçok kenti Amazon kraliçelerinin kurduğu söylenir. Amazonlar'ın Efes kıyısında Artemis adına diktikleri heykelin çevresinde savaş dansı yaptıkları ve birbirine vuran kalkanlarının çok uzaklardan yankılandığı anlatılır. [1]
Helenistik ve Roma çağı tarihte Önasya'ya birçok Amazon saldırısından bahsedilir. [2]
Yunan kahramanlarına ilişkin pek çok öyküde de Amazonlar'dan söz edilmektedir. Örneğin Herkül'ün yerine getirmesi gereken 12 görevden biri, Amazon Kraliçesi Hippolyte'nin taktığı kemeri belinden alabilmekti. Bir başka öyküde ise, Atina Kralı Theseus kendilerine saldıran Amazonlar'ın kraliçesi Hippolyte'yi tutsak alarak onunla evlenir. Penthesileia adında bir Amazon kraliçesi de Yunanlılar'a karşı Truvalılar'a yardıma gelmiş, ama Yunanlı kahraman Aşil tarafından öldürülmüştü. [1]
Gerçek ya da söylence, kadın savaşçılar ya da kadın sanılan erkekler; Amazonlar yalnızca Anadolu halkları ve Yunanlılar üzerinde değil, tüm dünya tarihinde bir yer sahibi bugün. Feminist hareketlerde kadının erkeklerle eşitliğini vurgulamak için Amazon sözcüğü hâlâ kullanılıyor. Bu cesur kadın savaşçılarla ilgili anlatılanlar bir masalsa, romanlardan televizyon dizilerine dek bütün dünyanın aklına kazınmış bir masal.[3]
Yunan Mitolojisinde Amazonlar
Amazonların Pontus bölgesinde yaşadıkları söylenir, bölge günümüzde Türkiye sınırları içinde Karadeniz kıyısındadır. Burada kraliçeleri Hippolyta önderliğinde bağımsız bir krallık kurarlar. Amazonların birçok kenti kurdukları iddia edilir, bunlar arasında Ephesus, Sinope, Paphos ve Smyrna sayılabilir. Ünlü tarihçi Heredot Amazonları erkekleri öldürenler anlamına gelen androktones olarak tanımlamaktadır. İskit dilinde de kendilerine oiorpata denmektedir. Bazı efsanelere göre Amazonların erkeklerle cinsel ilişkiye girmesi kesinlikle yasaktı ve Amazon bölgesinde erkekler yaşayamazdı. Ancak soylarının devamı için Amazonlar komşu kabile Gargareanları yılda bir kez ziyaret ederler, doğan çocuklardan erkek olanlar ya babalarına gönderilir ya da öldürülürdü. Kız çocuklar annelerince büyütülür ve tarım, avcılık, savaşçılık konularında yetiştirilirlerdi. Amazonlar eski çağlarda Lycia'yı işgal etmişler ancak Bellerophon tarafından yenilmiştir. İlyada'da yazıldığına göre Amazon kraliçesi Penthesilea, Aşil tarafından öldürülür. Amazonların Tuna Nehri üzerindeki Leuke adasına sefer düzenlediği iddia edilir. Seferin amacı Aşil'in küllerine sahip olmaktır. Amazonlar adaya ayak bastıklarında Aşil'in hayaleti belirmiş ve savaşçıları adadan kovmuştur. İnanışa göre Romalı komutan Pompei, ezeli düşmanı Pontus kralı VI. Mithridates'in ordusunda bu söylentiye şahit olmuştur. Amazonlar Büyük İskender zamanında da tarih sahnesine çıkarlar. Büyük İskender tarihçilerinden bazıları Amazon Kraliçesi Thalestris'in kendisini ziyaret edip ondan bir çocuk sahibi olduğunu yazmıştır. Ancak Büyük İskender'in diğer tarihçilerinden bir kaçı ve en güvenilir ikincil kaynağı Plutarch iddiayı yalanlar. Plutarch yazılarında İskender'in ikincil deniz komutanı Onesicritus'un Büyük İskender biyografisinden Amazon pasajını İskender ile birlikte keşif gezisine katılmış olan Trakyalı kral Lysimachus'a okuduğu bir andan bahseder: Kral, ona gülümsedi ve dedi ki "Peki ben neredeydim o zaman?" [2]
Makedonyalı Büyük İskender ve Amazonlar
Önasya seferine çıkan ünlü Makedonya Kralı Büyük İskender, ordularıyla Beyşehir'de kendi adıyla anılan İskender bağları'nda konaklamış. O zamanlar Anamas Dağlarının eteklerinde göllenmiş bulunan Beyşehir Gölü'nün öte yakasında, Amazonlar denilen kadın savaşçılar yaşar. Kral, onların kendisine boyun eğmelerini istemiş; fakat elçisini geri çevirmişler.
Büyük İskender buna çok kızmış ve Amazonların üzerine asker göndermiş. Amazonlar, uzun süre, İskender'in güçlü askerlerine karşı savaşmışlar. Ama bakmışlar ki;yenilip esir olacaklar, Adamaslar'da gölün kıyısında, kapalı bir yer altı obruğunda dökülen bir çağlayanın düdeninin koca kayalar yuvarlayıp kapatmışlar ve düşmanın ardından girdikleri vadiyi sular basmış. İskender'in askerleri azgın sular karşısında helak olmuşlar. Ancak, Amazonlar kötü sonlarını tahmin ettiklerinden, kendilerini de bu sulara atarak tutsak olmaktansa, ölmeyi yeğlemişler. Onların bu onurlu ölümleri, İskender'i çok duygulandırmış. Anılarını yaşatmak için yurtlarına Amazonlar adını vermiş ve bu Amazonlar giderek Amanoslar ve ardından Anamaslar adını almış.
Bir başka anlatıma göre, kendilerini göle atan Amazonlar, boğulmayıp gölde balık olmuşlar ve bu güzel balıkların adı zamanla Amazan ve ardından Sazan olmuştur. (Ancak, Sazan sazcıl anlamındadır. Bölgede Amazonların yaşamadıkları tahmin edilmektedir.) [3]
Tarihteki Önemli Amazonlar
Önde gelen Amazonlar arasında aşağıdaki isimler sayılabilir:
- Ainiaan, Aşil'in düşmanı, Truva Savaşında kraliçe Penthesilea'nın yanında katılan 12 komutandan biri. Adı, çabukluk anlamına gelir.
- Penthesilea'dan sonraki amazon kraliçesi. Emrindeki erkek köleleri sakatlayıp, kısırlaştırmasıyla ünlüdür, bu durumdaki erkeklerin cinsel olarak çok daha başarılı olduğunu iddia etmektedir.
- Antibrote, Penthesilea'nın 12 komutanından birisi.
- Antiope
- Asteria, Heracles tarafından öldürülen altıncı Amazon.
- Cleite, Penthesilea'nın 12 komutanından birisi, sefer sırasında gemisi fırtınada yolunu kaybetmiş, İtalya sahillerinde karaya çıktığı yere Clete ismi verilmiştir.
- Helene, Tityrus'un kızı. Aşil ile savaşmış ve ağır yaralanmış, daha sonra da ölmüştür.
- Hippolyte, babası savaş tanrısı Ares tarafından verilmiş olan büyülü kemer sahibi Amazon kraliçesi.
- Melanippe, Hippolyte'in kız kardeşi. Heracles tarafından kaçırılmış ve Hippolyte'in elindeki kemer için rehin tutulmuştur. İsteği yerine getirilince rehineyi serbest bırakmıştır.
- Otrera, Ares'in metresi ve Hippolyta ile Penthesilea'nın annesi.
- Penthesilea
- Thalestris, İskender zamanındaki Amazon kraliçesi. [2]
Kaynaklar
[1] Temel Britannica, "Amazonlar" maddesi. c.1, s.198
[2] Wikipedia, "Amazonlar" maddesi, tr.wikipedia.org/wiki/Amazonlar