Da Vinci'nin Gizlediği Gerçek Sırlar
Dan Brown, 44 dilde 50 milyon satan Da Vinci'nin Şifresi kitabı ve filmiyle bir süredir Kuzey Amerika ve dünyanın gündeminde. Vatikan ve Katoliklerin tepkisine rağmen film, perde arkasında masonlar olduğu için vizyona girdi. Hz. İsa'nın çarmıhta ölmediği gerçeğini irdeleyerek İslam dünyası ile aynı görüşü paylaşan Brown'un romanı, Hollywood desteği almasıyla Hıristiyan dünyasında Hz. İsa'nın Tanrının oğlu olmadığı tartışması başlattı.
Bu faydalı tartışmayı başlatanların amacı, maalesef Müslümanlara yakınlaşmak değil. Tek dünya devleti ve tek dünya dini kurmayı hedefleyen derin ve güçlü bir yapılanma, gün yüzüne çıkmak için düğmeye bastı. Artık gizlenme ihtiyacı hissetmeyen bu grup, masonluğun reklamını yapmaktan çekinmiyor.
Hz. İsa'nın yeniden dönüşü, evlenmesi ve kız çocuğu sahibi olması İslam dünyasında da bazılarınca kabul edilir. Ama itidadi değildir, kabul etmezsen din dışına çıkmazsın. Mecdelli Meryem'in fahişe olduğunu kabul eden pek çok Hıristiyan tarikat, onu şeytanlaştırarak, özellikle Güney Fransa'da, Lusifer Mary adını takmıştı. ABD ve Kanada televizyonları, kaç gündür Mecdelli Meryem'in fahişe olup olmadığını konuşuyor. Hazırlanan belgeseller, filmin başlattığı tartışmayı masaya yatırıyor. Evlenen İsa, Tanrı olamaz deniyor. Papa, filmi dinin aslını bozmaya yönelik şarlatanlık olarak niteledi. Dinin aslı zaten bozulmuştu. Ortaya saçılan daha da bozulmuş sırlar, ortaya çıkması gereken asıl sırlar değil ki. Masonlar, Hıristiyanlık tasaffi etsin, temizlensin diye uğraşmıyor. Öte yandan Kanada ve Hindistan Müslümanları, film Hz. İsa'ya hakaret içerdiği için protesto etti.
Da Vinci'nin şifreleri, esasen 1118'de kurulan
"Mesih'in Fakir Şövalyeleri" adlı örgüte dayanıyor. Vinci, gizemli gizli örgütün devamı olan Illuminati ve masonluğu temsil ediyor. 1125 yılında Kudüs'ün yeni Hıristiyan kralı, Hazret-i Süleyman'ın mabedinin bulunduğu yer olarak bilinen Mescidü'l-Aksa'yı bu örgüte tahsis etti. Bu olaydan sonra örgüt,
"Mabed Şövalyeleri" adını aldı ve hem dini hem de askeri bir tarikat olarak resmen tanınması için Papalık makamına başvurdu. Bu istek Papalık tarafından 1129 yılında kabul edildi.
Şimdi gelelim deşifre edilemeyen gerçek sırlara. Tapınakçılar, ilk dönem Hıristiyanları ve Kudüs Havarileriyle ilgili çok gizli belgeleri ele geçirerek, Papalığa şantaj yapmaya başladı. Hz. Süleyman mabedinde yapılan kazıda buldukları dokümanlar, Hz. İsa'nın Tanrının oğlu olmadığı, tevhid inancını getirdiği, Yahuda'nın aslında Hz. İsa'ya bilinçli olarak ihanet ettiği ve çıkarıldığı mahkemeye Hz. İsa'nın
'Allah birdir' mektubunu sunduğu gibi sırları kapsıyordu. Bu mektup kısa bir süre önce ortaya çıktı, ancak asıl ortaya çıkması gereken tevhid konusu gizlendi.
Asıl bomba belge ise, Hıristiyanlığı Romalaştıran bugünkü resmi Hıristiyanlığın kurucusu Pavlus'un bir hain olduğu ve dini tahrif ettiği gerçeğiydi. Kudüs Mesih Cemaati, domuzu, şarabı helal kılan, sünneti önemsemeyen, haç bidati çıkaran, en önemlisi Allah'a ortak koşan Pavlus'u aforoz etmişti. Bütün bu sırlar, Roma'nın siyasileştirdiği Hıristiyanlığı toptan tehdit edecek güçteydi. Ayrıca Kudüs Cemaati Lideri Yakup, dinde ruhban sınıfı olmadığını, herkesin günah işleyebileceğini ve ancak Allah'ın günahları aracısız tövbe ile affedeceğini belgelere geçirmişti. Bu belgelerin ortaya çıkması halinde ortada Hıristiyanlık diye bir din kalmayacaktı. Başka bir belgede ise, Hz. İsa'nın evleneceği ve Sarah adında bir kız çocuğu sahibi olacağı da yazılıydı. Geleceğe dair ihbarı olmuş gibi tercüme ettiler veya öylesi işlerine geldi. Din ve kilise karşıtı gizli bir mason olan Da Vinci, bu yanlış bilgiyi şifreleyerek Mona Lisa resmine kondurdu. Masonlar, bu resmi sembol olarak odalarına astılar. Kilise bu belgelere şiddet ile karşı çıkıp belgelerin yok edilmesine karar verdi.
Mabed Şövalyeleri'ni oluşturanlar zamanın aydın asilzadeleriydi. Bu sırları korumak karşılığında önceleri Papalıktan özel statü almışlardı. Bu nedenle sadece Kudüs ve civarında değil, güney Fransa ve Paris'te de kısa sürede örgütlendiler. Bunun için gerekli parayı da Avrupa ile Ortadoğu arasındaki ticarete aracı olarak elde ettiler. Çek ve kredi mektubunu ilk defa uygulamaya koydular. Bu uygulama sayesinde Ortadoğu'ya mal almaya giden Avrupalı tüccarlar yanlarında para taşımadıkları için korsanlara ya da eşkıyalara karşı kendilerini güvende hissediyorlardı. Mabed Şövalyeleri, ayrıca bankerlik ve ticarete de el attılar. Öyle ki Fransa kralının resmi bankacısı oldular, hatta krala borç verme konumuna geldiler. Bu örgütün Ortadoğu'da başarılı olmasının bir nedeni de verdikleri sözde durmaları ve dürüst olmalarıydı. Bu özellikleri sayesinde Arap tüccarlar arasında itimat sağladılar.
Güçlerinden korkan krallar ve kilise yok edilmelerine karar verince Hugues de Payens komutanlığında olan Tapınakçılar, Litvanya'da Cathar'lara sığındı. Mabed Şövalyeleri, Hasan Sabbah'ın Haşhaşiler örgütü ile de temas kurdular. Bu temas sayesinde de bir örgüt olarak nasıl gizli kalacakları ve örgüt üyelerinin birbirlerini tanımak için işaretleşme kodu kullanmaları hakkında fikir sahibi oldular. Antik ezoterik dönemlere ait sembol ve şifreleri arakladılar. Ve kendilerine uyguladılar. Örneğin, el sıkışırken işaret parmağının karşısındakinin bileğine teması Mabed Şövalyeleri'nden olduğunun parolasıydı. Papa V. Clement, 2 Mayıs 1312'de Mabed Şövalyeleri Tarikatı'nın kapatılmış olduğunu resmen ilan etti. Ancak kapatılma kararında suçlamaların hiçbiri yer almıyor, sadece
"kilisenin hayrına olduğu" belirtiliyordu. Tebliğde dikkat çeken bir başka karar da, şövalyelerin bütün mallarının, Kudüs'ten beri bu tarikatın rakibi olan Hospitalier (Misafirperver Şövalyeler) Tarikatı'na devredilmesiydi.
Yer altına çekilselerde pes etmediler. Ellerinde son kalan kutsal emanetleri korumak için 12 Tapınakçı İllumunati ve Cathar gurubu, Kilise baskısından sıkılarak özgün masonları kurdu. Bu örgütün ilk adı Illuminati idi, ancak Almanya'da yasaklanmasından sonra İngiltere ve Fransa'da adı masonluk oldu. Inglecot Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapan Papaz Weishaupt, Hıristiyan dünyası tarafından dışlandıktan sonra 1770'de örgütü canlandırdı ve Lüsiferizme yapıştı. Dünya hakimiyeti için ana planını yazdı ve Şeytan Sinangogu'na teslim etti. Satanik despotluğun dönemi başladı. Weishaupt, tüm dinleri ve hükümetleri yıkıp tek elde toplama projesini 1 Mayıs'ta tamamladı. Bir nevi Deccalin şahsı manevisini örgütledi. Karl Marks, bu manifestoyu kapitalizme başkaldırı adıyla Komünizme uyarladı. Bu tarihten daha sonra dinsizliği temel edinen Komünistler tarafından 1 Mayıs prensiplerini yazdığı gün olarak kutlanmaya başladı. Pek çok ülkeye İşçi bayramı yutturmacıyla girdi. Plana göre sistematik olarak insanları muhalif kamplara bölerek; politik, ekonomik, sosyal, dini ve etnik ayrımcılığı körükleme politikası izlendi. Asi güçlerin silahlandırılması ile zayıflar ve masumlar öldürüldü, kaos meydana getirildi, dini kurumlar ve milli hükümetler zayıflatılarak yok edilmeye çalışıldı.
Illuminati'nin NATO ve Gladyo gibi yeraltı örgütleri ile de ilişkisi var. İtalya'da Lucio Gelli'nin kurmuş olduğu P2 Mason Locası pek çok cinayet işlemiş, yolsuzluğa karışmış ve devlet içinde devlet haline gelmişti; bu locada daha sonra görülmüştü ki; pek çok yargıç, işadamı, general, politikacı ve bakan bulunmaktaydı. P2 Locası ve tüm NATO ülkelerinde kurdurulanların arkasında Amerika başta olmak üzere farklı ulusların istihbarat örgütleri vardı. Türkiye'deki ismi 1960'da kurulmuş derin devletimizin üst adı Ergenekondur. Masonların diğer kurduğu derin devletler gibi din karşıtıdır. Çünkü ana hedef tüm dinleri yıkmak ve tek dünya hakimiyeti kurabilmektir. Türk Ergenekon'un içinde milliyetçi güçlerin yer alması kimseyi aldatmasın. Dışarıdan verilen emri uygularlar. Atatürk, mason localarını ucu dışarıda diye kapatmıştı. İsmet İnönü döneminden beri bir türlü darbe mahalinden çıkamamamızı, Ergenekon'un yürüttüğü psikolojik savaşa borçluyuz. Kısırdöngüden kurtulamıyoruz. Çünkü, dış güçler, tabi masonlar çok güçlü Türkiye istemiyor. Bu nedenle Ergenekon ideolojik rejim savaşı yürütüyor. Yanlış anlaşılmasın derin devletimiz mutlaka olmalı. Ama kendi vatandaşı ile değil kendi hinterlantında büyük Türkiye'yi kurmak için uğraşmalı. Masonlar, bunu istemiyor.
Illuminati'nin Gül Haç gizli örgütü ile direkt ilişkisi vardı. Gül Haç örgütü geçmişi Yahudi ve Siyon teşkilatlarına dayanan gizli bir yapılanmaydı, bugün Kaliforniya'yı merkez edindi ve uluslararası olarak çalışmaya başlayarak Sion tarikatı adını aldı. Bu gizli örgütlerin terör örgütlerinden özde pek bir farkı yok; terör örgütleri bomba ve silahla terör ve anarşi yaratırken, Illimunati, SBS, CFR (Council on Foreign Relations – Dış İlişkiler Konseyi) ve Gladio türevlerini kullanıyor. Anarşi ve kaosu yani Ordo ab Chao'yu (kaostan düzen); imza yetkisi, uluslararası strateji, paranın kontrolü, borsanın kontrolü ve mafyanın indirekt kontrolü ile yaratıyorlar. Bu örgütlerin hepsi aslında birer mafya kuruluşu. Illuminati, adını ve üyelerini inanılmaz bir sır gibi saklayan ve ölümcül bir kuruluş. Hemen her ülkeye yayıldı. ABD başkanlarının pek çoğu İlluminati'den ya icazet alıyor yada üyesi. Bu gizli örgüte ihanet edenlerin veya dışarı sır sızdıranların cezası kayıtsız şartsız ölüm.
Da Vinci kitabı ve filmi, masonların zamanın geldiğine inanarak ortaya çıkmasını sağlayan zihinleri kontrolü ve psikolojik savaş araçlarıdır. Masonların alt edilemez olduğunu dünyaya ispatlayarak dünyayı Argameddon savaşına hazırlıyorlar. Dünyayı yöneten derin devletin başında 30 yıldır aynı isim ABD eski Dışişleri Bakanı, 82 yaşındaki Henry Kissinger var, 12 kişilik Konseyi ile ABD'yi ve dünyayı elinde top gibi oynatıyor. Filme gidin, ancak gerçeklerin farklı olduğunu unutmayın!