Kullanılan gerilimin düzeyi arttıkça, aynı güç talebine yanıt verebilmek
için göze alınması gereken ‘dağıtım kayıpları’ azalır. Fakat buna
karşılık, elektrik kullanımına bağlı kazalar sonucunda ölüm olasılığı
artar. Dolayısıyla 110 veya 220V tercihi, güvenlik ile ekonomi
arasındaki en iyi çözüm arayışından kaynaklanmıştır. ABD’de elektriğin,
doğru akım sistemleriyle ilk kullanılmaya başladığı sıralarda, 110V’un
daha güvenli olacağı düşünülmüş, daha sonra
alternatif
akıma geçildiğinde, bu gerilim düzeyi korunmuştur.Avrupa’da ise, ilk
kullanım keza 110V’la başlamış olmakla beraber, 220V’la da güvenli bir
şekilde çalışılabileceği kanaatine varılınca, bu yüksek gerilim düzeyine
geçilmiştir. Altyapıyı bir kere 110V’a göre oluşturduktan sonra
değiştirmek, ciddi bir maliyeti gerektirdiği gibi, tek başına
yetersizdir de. Çünkü tüm elektrikli alet stoğunun da, yeni gerilim
düzeyine uyarlanması gerekir.
110V’un 220V’a göre, güvenlik açısından
üstünlüğü var. Buna karşılık, düşük gerilim bazı sıkıntılar
doğurur.Aynı güçle çalışan iki aygıttan; 110V’luk olanı, 220 V’luk
olanına oranla, iki misli akım çekmek zorundadır. Örneğin 1.5kW’lık bir
elektrik süpürgesi 220V’ta 6,8 A, 110 V’ta ise 13.5 A kadar akım çeker.
Sonuç olarak, düşük gerilim tercihi halinde; kablo kesitlerinin daha
kalın olması gerekir ve bir prizden çekilebilecek güç miktarı daha
düşüktür. Bu güç düzeyinin aşılması olasılığı; çoğu aygıtın, başlatma
sırasında normal çalışma haline göre daha fazla güç çekmesi nedeniyle
yüksektir ve güvenlik amacıyla, prizlere giden dağıtım hatlarına ‘devre
kesici’lerin konması gerekir. Bu yüzden olsa gerek, devre kesiciler
ABD’de, Avrupa’dan çok daha önceleri yaygınlaşmış bulunuyor