Bir Şifreleme Algoritması Kullanmadan Önce Son Kullanım Tarihine Bakın!
İnsanoğlunun gizli haberleşmeye
gereksindiği günden beri şifreleme teknikleri var. Binlerce yıllık gizli
haberleşme tarihinde teknolojinin gelişimiyle şifreleme sistemleri ve
cihazlar da değişti. Ancak bir ilke binlerce yıldır geçerliliğini
koruyor: Kırılan bir şifre tarihin tozlu sayfalarında yerini alır ve
onun yerine daha gelişmişi tasarlanır. Diğer bir deyişle, bir şifre
kırılmadığı sürece varlığını korur. Kriptoloji bu ilkeyle gelişerek
günümüze kadar geldi. İnsanoğlu Alberti diskini ya da Jefferson
tekerleğini binlerce yıl daha önce icat edecek teknolojiye sahipti.
Antik çağda şifre kırma teknikleri iki yüzyıl önceki kadar gelişmiş
olsaydı, belki şimdi o dönem insanlarının Alberti diskini de Jefferson
tekerleğini de kullandıklarından bahsediyor olacaktık.
Ispartalıların kullandığı kripto cihazı
Bundan 4000 sene önce, Nil nehri
kıyısında küçük bir şehir olan Menet Khufu’daki bir kâtip, efendisinin
hayatını anlattığı hiyeroglifleri çizerken kriptoloji tarihini
başlattığının farkında değildi. Kullandığı sistem modern
dünyanın anladığı biçimde bir gizli yazı sistemi olmamasına karşın,
metnin rastgele seçilmiş yerlerinde, daha önce hiç kullanılmamış bazı
hiyeroglif semboller bulunuyordu.
İlk 3000
yıllık süre zarfında kriptografi sürekli bir gelişim göstermedi.
Dünyanın birçok bölgesinde diğer yerlerden bağımsız olarak gelişti ve
medeniyetlerin yok olmasıyla birlikte elde edilen birikimler de
kayboldu. Antikçağın en ileri medeniyeti olan Çin’de yazının tarihi çok
eski olmasına karşın, ide-ografik yazı (sözleri veya düşünceleri sesleri
gösteren harflerle değil çeşitli işaret veya simgelerle yazma sistemi)
kullanımına bağlı olarak, bir yazının yazılmasının zaten o yazıyı
neredeyse şifrelemekle eş zorluğu olması nedeniyle, kriptografide hemen
hemen hiçbir ilerleme kaydedilmedi.
Askeri haberleşmede kriptografi
kullanan ilk ulus Ispartalılardır. MÖ 5. yüzyılda geliştirdikleri bir
cihazı tarihin ilkyerdeğiştirme sistemini uygulamak için
kullanıyorlardı. Bu cihaz belli kalınlıkta bir tahta silindirden ve
silindirin etrafına eğik biçimde sarılmış papirüs ya da ince, deri bir
şeritten oluşuyordu. Gizli mesaj silindir boyunca silindire sarılı şerit
üzerine yazılıyor, daha sonra şerit silindirden çözülüyordu.
Birbirinden ayrılan harfler yeniden aynı kalınlıkta bir tahta silindire
sarılmadıkça hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Askeri haberleşmelerde
kriptografinin bir diğer önemli kullanımı Roma döneminde oldu. Büyük
Roma İmparatoru Julius Caesar, komutanlarıyla kendi geliştirdiği bir
yerine koyma sistemini kullanarak ha-berleşiyordu. Bu sistemde,
alfabedeki her harf kendisinden sonra gelen üçüncü harfle (örneğin A, D
ile D, G ile) değiştiriliyordu. En temel şifre kırma yöntemlerinden olan
ve şifreli metindeki harflerin gözükme sayılarındaki sapmaya dayanan
sıklık analiziyle, hiç açık metin olmadan ve hatta şifreleme
algoritmasını dahi bilmeden Caesar şifresini kırmak mümkündür. Ancak o
dönemde sıklık analizi bilinmiyordu ve Ceasar şifresi Roma ordusunun
gereksinimlerini karşılıyordu.
Avrupa’da ortaçağa kadar hiçbir gizli
yazışma üzerinde kriptoanaliz yapılmadı. Bu nedenle birkaç istisna durum
dışında kriptoanalizle ilgili ciddi bilimsel çalışma olmamış, ancak
kriptografi hep var olmuştur.
İlk ciddi kriptoanaliz çalışmaları
Araplar tarafından yapıldı. Araplar kriptografi çalışmalarına edebiyatta
ve matematikte çağın ilerisinde oldukları MS 600′lü yıllarda
başladılar. Şifre anlamına gelen İngilizce “cipher” ve Fransızca
“chiffre” sözcükleri bu dillere Arapçadan (cifr ya da cifir) geçmiştir.
Arapların kriptografi konusunda
yazdıkları ilk eser, Abdurrahman el-Halil İbn-i Ahmed tarafından MS 718
yılında kaleme alınan Kitab-ül Muamma adlı kitaptır. Bu kitapta
Abdurrahman el-Halil, Bizans imparatoru tarafından gönderilen Yunanca
bir şifreli mektubun çözümünü verir.
Kriptolojinin Geçmişi: Bir Şifreleme Algoritması Kullanmadan Önce Son Kullanım Tarihine Bakın!
Arapların kriptoloji bilimine en önemli katkısı ise Abdullah Kalkaşandî
tarafından 1412′de tamamlanan Subhu’l Aşâ adlı 14 ciltlik
ansiklopedinin kriptografiyle ilgili bölümleridir. Bu eserde
kriptoanalis-tin ilgilendiği dili bilmek zorunda olduğundan söz edilir
ve Arapça’da asla yan yana gelmeyen harflerin bir listesi verilir.
Batı’da günümüze kadar kesintisiz
olarak gelen politik kriptografi ortaçağda başladı. Feodal yönetimlerin
hâkim olduğu bu dönemde kriptografinin kullanımı ilkel, seyrek ve
düzensiz olmakla birlikte sürekli bir gelişim göstermiştir. Avrupa’da
kriptog-rafinin ilk günlerinden beri her iki temel yöntem, yani hem
kodlar (açık metni oluşturan kelimelerin anlamlı ya da anlamsız başka
kelime ya da sayılarla yer değiştirmesi) hem de şifreler (açık metnin
belli bir algoritmaya göre şekil değiştirmesi) kullanılmıştır. Şifre
sistemlerini yaygın olarak önce Kilise kullandı. 1363
yılında Napoli Kardinali Pietro di Grazie’nin, Papalık ve diğer
kardinallerle olan ya-zışmalarında sesli harfleri kodladığı bir şifre
sistemi kullandığını biliyoruz.
Batı dünyasında
kriptografinin babası olarak anılan İtalyan Leon Battista Alberti’nin
geliştirdiği, iç içe iki diskten oluşan şifreleme cihazında 24 hücre
vardı ve cihaz tek alfabeli şifreleme sistemlerinden çok alfabeli
şifreleme sistemlerine geçişin ilk örneğini teşkil ediyordu. Kriptoloji
tarihi için kritik olan bu başarıdan sonra Alberti kodlamayı ve
şifrelemeyi birleştirerek bir başka önemli başarıya daha imza attı:
Şifreli kod. Alberti’nin disklerinde harflerle birlikte bulunan dört
rakam kodla-ma amacıyla kullanılıyordu (Bkz. bir önceki sayfa).
Kriptoloji konusunda çağının
ilerisinde olan bir başka İtalyan ise Giovanni Battista Porta’ydı.
Porta, ünlü kitabı De Furtivis Literarum Notis’i yazdığında henüz 28
yaşındaydı. Açık metinde geçen harflerin ikişer ikişer tek bir
karakterin yerine geçtikleri, yani iki harfin tek bir karakteri temsil
ettiği digraphic şifre sistemi Porta’nın buluşudur. Kriptografik
sistemler tarihte ilk kez Porta tarafından, harflerin yerlerinin
değiştirildiği yerdeğiştirme sistemi ve harflerin birbirinin yerini
aldığı yerine koyma sistemi adlarıyla ve bugün de doğru kabul edilen bir
sınıflandırmaya tabi tutulmuştur.
Vigenére Karesi
1523′te Fransa’da doğan Vigenere’in geliştirdiği ve standart
alfabenin kullanıldığı şifreleme sistemi, bugün tüm dünyada Vigenere
Karesi olarak bilinir. Sistemin gücü periyodik olmayan anahtar
kullanılmasına (anahtar olarak bir kelimenin art arda tekrarının
kullanılması yerine rastgele bir cümlenin kullanılması) ve bilinen
kripto ihlallerine (bir kripto sisteminin kırılmasına yol açan kullanıcı
hatası) meydan verilmemesine bağlıdır. Modern sistemlere örnek olduğu
ve temel teşkil ettiği için sistemin nasıl çalıştığı aşağıda
açıklanmaktadır.
Açık metin, taarruzdokuzda
Anahtar, KALEKALEKALEKA olsun.
Vigenere Karesi’nde şifreleme için
küçük harflerle yazılan satır açık metindir. En soldaki sütun-sa
anahtara aittir. Kapatma işlemi için açık metnin ilk harfi ve ona
karşılık gelen anahtar harfi karenin ilk satır ve ilk sütununda
belirlenerek, bunların kesiştikleri noktadaki harf bulunur. Bu harf açık
metnin ilk harfine karşılık gelen kapalı metnin ilk harfidir. Diğer
kapalı harfler de aynı şekilde bulunur. Buna göre şifreli metin, DALVBUKHYKFDNA olacaktır.
Vigenere’den sonra kriptoloji
telgrafın icadına kadar büyük bir ilerleme kaydetmedi. Telgrafın
bulunmasıyla, posta işletmelerinde gizli telgrafların görevlilerce
açılıp okunması ya da telgraf tellerinin dinlenmesi ile şifreli
diplomatik ve askeri haberleşmelerin kolay elde edilebilir olması, hem
yeni şifreleme sistemlerinin geliştirilmesini hem de bu sistemlerin
kriptoanaliziyle ilgili çalışmaların yoğun-laşmasını sağladı.
Vigenere’in yöntemi ya da bu yöntemin
değişik biçimlerde kullanımı telgrafın icadından sonra da bir süre
devam etti. Ancak, Friedrich Kasis-ki adlı emekli bir Prusyalı piyade
1863′te bu yöntemi kıran bir test geliştirdi. Literatüre Kasiski testi
olarak giren bu analiz yöntemi, şifreli metin içinde beklenenden çok
daha sık tekrar eden hecelerin aralarındaki uzaklıklardan anahtarın
periyodunu tahmin etmeye dayanıyordu. Kasiski testi özellikle askeri
şifre kullanıcılarının paniğe kapılmasına ve yeni şifireleme sistemleri
arayışına girmelerine neden oldu. Çözüm, Vigenere’in kırılmasından önce,
1797′de Thomas Jefferson tarafından icat edilen Jefferson cihazıyla
geldi. Jefferson’ın cihazı her birinde alfabenin harflerinin yazılı
olduğu 36 diskten oluşuyordu.
Jefferson cihazı
Charles Wheatstone, 1854′te ilk kez
gerçek anlamda digraphic, yani harflerin ikişer ikişer şifrelen-diği ve
sonucun her iki harfe birden bağımlı olduğu bir sistemin haberini verdi.
Sistem, Wheatstone tarafından icat edilmişti, ancak arkadaşı Baron
Playfair’in adını taşıyordu. Bu sistemin üç önemli özelliği vardı.
Öncelikle digraphic olduğu için harfler artık kimliklerini kaybetmiş ve
tek tek tanınamaz hale gelmiştir. Bu nedenle normal tek alfabe-li
istatistiksel analiz yöntemleri uygulanamamaktadır. İkinci olarak
digraphic kodlama istatistik uygulanabilecek mesaj uzunluğunu yarıya
indirmektedir. Üçüncü ve en önemli özellikse digraph’ların sayısının
alfabedeki harf sayısına oranla çok büyük olmasıdır. Bu nedenle dile
bağlı karakteristik özellikler çok daha büyük bir sahaya yayılmıştır ve
tanınamaz hale gelmiştir. 26 harf yerine 676 digraph vardır ve
İngilizce’de en çok kullanılan harfler olan e ve t’nin kullanım oranları
sırasıyla yüzde 12 ve 9 olmasına karşılık en çok kullanılan digraph’lar
olan th ve he’nin kullanım oranları sırasıyla yüzde 3 ve 2,5′e
düşmektedir. Bu özelliklerinden ötürü sistem, zamanında kırılamaz olarak
nitelendirilmişti.
Playfair’den sonra kriptoloji
biliminde devrim yapmış ve kriptolojiyle matematiğin yakın ilgisini
ortaya koymuş bir diğer sistemse Lester Hill’in geliştirdiği Hill
sistemidir. Hill, bu sistemin ilkelerini The American Mathematical
Monthly dergisinin 1929 Haziran-Temmuz sayısında yayımlanan
“Cryptography in an Algebraic Alphabet” (Bir Cebirsel Alfabe ile
Kriptografi) başlıklı makalesinde ortaya koydu. Hill sistemi, ABD
ordusunda sadece üç harf gruplu radyo çağrı sinyallerinin şifrelen-mesi
amacıyla kullanılmıştır. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi
kriptolojinin matematikle olan yakın ilgisinin ortaya konması ve
polygraphic (birden fazla sayıda açık metin karakterinin şifrelenirken
birlikte işleme tabi tutulması) kriptografiyi ilk defa mümkün kılması
açısından kriptoloji tarihinde ayrı bir yere ve öneme sahiptir.
Hill, sisteminde anahtar ve açık metin harflerinin sayısal değerlerinin olduğu eşitlikler kullandı.
Bu sistemde şifreleme işlemi, denklemlerin çözümlerinin bulunmasından
ibarettir. Denklem sayısı, polygraph’taki harf sayısına, yani
şifrelenirken birlikte işlem gören harf sayısına eşittir. İngiliz
alfabesinde 26 harf bulunduğundan ve şifrelerin de çözülebilmesi
gerektiğinden Hill tüm işlemlerini MOD-26 üzerinden yaptı. Bu sistem,
yalnızca 0′dan 25′e kadar olan sayıların kullanıldığı ve 26′dan büyük
her sayıdan, sonuçta 26′dan küçük bir sayı kalana kadar 26′nın
çıkartıldığı bir sayı sistemidir.
Hill’in sistemi çok fazla kullanım
alanı bulamamış olmasına karşın kriptoloji konusunda çalışanlar üzerinde
büyük bir etki bırakır. Çalışmanın güzelliği matematikçileri konuya
eğilmeye zorlar. Şifreleme sistemlerinin matematiksel bir biçimde formüle
edilmesi, bu sistemlerin zayıflıklarını ve kriptologla-rın sistem
tasarımındaki hatalarını ortaya koymaktadır. Daha da önemlisi,
kriptoanalistler artık istatistiksel yöntemlerin dışında matematiksel
yöntemler de kullanabileceklerini görmüşlerdir.
Bugünkü kriptoloji matematiksel
işlemler, ma-tematiksel yöntemler ve matematiksel düşünceyle doyuma
ulaşmış bulunuyor. Kriptoloji, uygulamada artık matematiğin bir kolu
haline geldi. Bu noktaya gelinmesinde Lester Hill’in katkısı yadsınamaz.
I. Dünya Savaşı sırasında
kriptografinin çok yoğun kullanımı ve savaşın haberleşme teknolojisinin
ilerlemesine katkısı, savaş sonrasında kriptografi-nin gelişen
teknolojiden daha fazla yararlanmasına neden oldu. Radyo icat edilmişti
ve telsiz haberleşmelerini dinlemek artık çok daha kolaydı. Üstelik I.
Dünya Savaşı sırasında kriptoanaliz teknikleri de oldukça gelişmişti. Bu
nedenle daha güçlü şifreleme sistemlerine gereksinim doğdu. Sonuçta
dünyada en çok kullanılacak kriptografik yöntem ortaya çıkacaktı ve bu
yöntemle çalışan cihazlar bir sonraki dünya savaşında gizli haberleşmeye
yön verecekti: Rotorlu elektromekanik cihazlar…
Anahtar Kavramlar
- Askeri haberleşmelerinde kriptografi
kullanan ilk ulus Ispartalılardır. MÖ 5. yüzyılda kendi geliştirdikleri
bir cihazı tarihin ilk yer değiştirme sistemini uygulamak için
kullanıyorlardı.
- Şifre anlamına gelen İngilizce “cipher” ve Fransızca”chiffre” kelimeleri bu dillere Arapçadan (cifr ya da cifir) geçmiştir.
- Avrupa’da şifre sistemlerinin ilk yaygın kullanım yeri Rönesans’a muhalefet eden Kilise’ydi.