Annem’e
Ne zaman
Ağzında bir dal parçasıyla
Yuva çatmakta olan bir kuş görsem,
Sen gelirsin aklıma…
Ne zaman
Ayaz gecelerde
Bir aydınlık pencere görsem
Seni düşünürüm…
Sarı
Sıcak…
İçim ısınır...
İlk acıyı tattığım gün
Sana ilk tattırdığım acıyı düşündüm…
Ben hayata
Sana acılar yaşatarak başlamadım mı?
Bana sancıyla sen hayat verdin…
Kim sarılır kendine acı veren birine
Senin gibi,
Bu denli sevgiyle…
Bu denli sımsıkı…
Bu denli sakınarak…
Böylesine yürekten…
Böylesine “ana” gibi…
Sevdayı senin sevgin ile
Hasreti seni özlemekle öğrendim.
İlk hasretim oldun anam…
Hem ilk,
Hem de son sevdamsın
Bilesin…
Hani;
Bazen kızgın olurdun bana,
Ya da kızmış gibi yapardın.
İnanmazdım,
Korkmazdım,
Ürkmezdim, çekinmezdim inan…
Çünkü
Öylesine şefkatli,
Öylesine sevecen,
Öylesine “ana” idin ki;
Ne kadar saklarsan sakla
Gözbebeklerinde gizlenen
O uçsuz bucaksız sevgiyi hissederdim yine de
O çocuksu aklımla.
Gülü, sana benziyor diye sevdim.
Türkülerdeki gerçek “yar” sensin anam.
Ninnilerin değil mi beni şair yapan?
Dağlar kadar yücesin diye
Dağlara sevdalandım.
Ova ırmağı gibi
Durgun ve bereketli,
İğde dalı gibi munis,
Ceviz ağacı gibi
Sonsuzluk duygusu uyandıran.
Yeter ki yuvan şen olsun diye
Taş yataklarda yatardın
Zulme
Yoksulluğa direnir
İçin için ağlardın.
Gökte sen vardın
Yerde Sen vardın
Yağmurda sen, toprakta sen
Bazen sen toprak kokardın,
Bazen toprak sen gibi kokardı.
Toprak gibi kutsalsın.
Toprak kadar doğurgan,
Toprak kadar vefalı,
Toprak kadar cefakâr,
Toprak kadar “sadık yar”.
O vakit anladım;
Vatan anadır.
Ana vatandır…