Nevruz Nedir ve Nasıl Kutlanır

Nevruz, Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya Anadolu’dan Balkanlara kadar Türk toplulukları tarafından yüzyıllardır kutlana gelen bir gündür. Eski Türklerin "yılbaşı" olarak kabul ettikleri gün, Farsça "yenigün" anlamına Nevruz kelimesiyle ifade edilmiştir. Şemsettin Sami Kamus-i Türkî’de Nevruzun güneşin koç burcuna girdiği gün olup, miladi 22,

Rumi 9 Mart’a rastladığını belirtmektedir. Bu âdet Oniki Hayvanlı Türk takviminde de görüldüğü üzere çok eskiden beri bilinmekte ve büyük törenlerle kutlanmaktadır.
Nevruz geleneği İranlılarda da vardır. İranlılarda nevruzun ortaya çıkışı ile rivayetlerden ikisi şöyledir. Bu rivayetlerden birisine göre nevruz, efsanevi İran hükümdarı Cemşid’in Azerbaycan’a geldiği gündür. Cemşid, Azerbaycan’a geldiği gün burasını çok beğenmiş, büyük bir taht kurdurmuş, şahane bir elbise giymiş ve tahta oturmuş. Bu sırada doğan güneş, tahta ve başındaki taca vurmuş ve etraf ışığa boğulmuştur şeklindeki rivayettir.

Diğeri ise ateşin Cemşid tarafından keşfi ile ilgilidir. Cemşid, Mazendera ormanlarında tavşan avına çıkar. Burada zehirli bir yılanı görerek okunu ona atar. Ok yılanın bulunduğu kayalıklara çarparak bir kıvılcım çıkarmasına sebep olur. Bu kıvılcım, etrafındaki kuru otları tutuşturur. Ateşi ilk defa gören İranlılar, korkuyla ateşe secde ederler. Ateşin bulunduğu gün nevruz olarak kabul edilmiştir.

Nevruz hakkında İslami görüşlere gelince Sasani Devletinin Müslüman Avrupalılar tarafından ortadan kaldırılmasından sonra Arap dünyasına giren nevruz, İran geleneğiyle İslami bir hüviyet kazanmış ve yeni birtakım rivayetler çıkmıştır. Bu rivayetlerden bazıları şunlardır.
l Allah gece gündüzün eşit olduğu nevruz gününde dünyayı yaratmış,
l İnsanoğlunun atası olan Hz. dem’in çamuru nevruz günü yoğrulmuş,
l Önceleri cennete yaşayan dem ile Hava yasak meyvayı yiyip sürgün edildikten sonra pişman olmuş. Allah’ta her ikisini affedip nevruz günü Arafat’da buluşturmuş,
l Hz. Nuh’un gemisi Ağrı Dağına konduktan sonra nevruz günü yere ayak basmış,
l Kardeşleri tarafından bir kuyuya atılan Hz. Yusuf bir bezirgân tarafından nevruz günü kurtarılmış,
l Hz. Musa’nın asasıyla nevruz günü Kızıldeniz’i yarmış,
l Bir yunus tarafından yutulan Hz. Yunus yine bir nevruz günü karaya bırakılmış,
l Tanrı bütün yıldızları yarattığı zaman hemel/koç burcunda toplu halde bulunmakta imişler. Nevruzda Tanrı bütün yıldızlara feleklerinde dönmeyi emretmiş.

Türklerde ise Nevruz "Nevruz-i Sultani" "Sultan Nevruz" olarak bilinmekte ve kutlanmaktadır. Türkler tarafından kabul edilen rivayetlerin en önemlisi nevruzun bir kurtuluş günü olmasıdır. Bu bakımdan Nevruz, Ergenekon veya Bozkurt Bayramı olarak da kabul edilmektedir. Diğer bir hususu da nevruzla ilgili geleneklerin göz önünde tutulması ile ortaya çıkan görüştür. Bu görüşe göre nevruz, doğrudan doğruya tabiatla ilgilidir.

Türkler de nevruzla ilgili rivayetleri başlıca iki ana kaynakta buluyoruz. Bunlar Alevi-Bektaşi rivayetleri ve Türk Destanlarıdır.

Bektaşilerde Nevruz, Hz. Ali’nin doğduğu ve Hz. Fatma ile evlendiği gündür.
Balkan Türk Bektaşilerinde iş piri olan su dolu-ana, her yıl nevruzda gün doğarken sudan çıkıp parmaklarıyla saçlarını taramaktadır. Naldöken Tahtacıları, Nevruzu ölülerin yedirilip, içirildiği, eğlendirildikleri gün olarak kabul edilmektedir. Burada doğrudan eski Türk inanç sisteminin atalar kültünün etkisi görülmektedir..

Türk Destanlarında Nevruza gelince Türklerde nevruzla ilgili en önemli rivayet, bu günün Ergenekon’la ilgili oluşudur. Ana hatlarıyla Ergenekon Destanı'nı hatırlayacak olursak: Türk illerinde Kök-Türklerin hâkimiyetinden çıkmak isteyen kavimler birleştiler, Kök-Türklerden öç almak için yürüdüler. Türkler, çadırlarını bir yerde toplayıp, çevrelerine hendek kazıp beklediler. Düşman geldi, on günlük vuruşmadan sonra Türkler galip geldi.

l Düşman illerin hanları ve beyleri toplanıp hile yapmazlarsa yenemeyeceklerini söylediler. Tan ağrınca baskına uğramış gibi yüklerini, kötü mallarını bırakıp kaçtılar. Türkler arkalarından yetiştiler.
l Kök-Türkleri görünce düşman geri döndü. Düşmanlar galip geldi. Kök-Türkleri öldüre öldüre çadırlarına geldiler. Çadırlarını, mallarını aldılar. Büyükleri kılıçtan geçirdiler, küçüklerin de hepsini esir alıp kaçtılar.
l Kök-Türk hanı İlhan’ın çocukları, küçük oğlu Kıyan/Kayan haricinde hepsi ölmüştü. Oğlu Kıyan ve yeğeni Negüs aynı yerdeki kişilerin ellerine düşmüşlerdi. On gün sonra ikisi de karılarıyla birlikte kaçtılar. Düşmandan kaçıp gelen hayvanlarını da buldular.
l Etraflarını düşmanla çevrili olduğunu düşünerek dağların içerisinde bir yer bulmaya karar verdiler.
l Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Öyle dar bir yolu vardı ki, bir at bir deve güçlükle geçiyordu.
l Vardıkları yerde sular, meyveler, çeşitli avlar vardı. O yere sarp yalçın dağ, geçit anlamına gelen Ergenekon adını verdiler.
l Çocukları oldu Kıyan’ın çocuklarına Kıyat, Negüs’ün çocuklarına ise Dürlügen adı verildi.
l Dörtyüz yıl sonra artık oraya sığamadılar, çıkmaya karar verdiler fakat yolu bulamadılar.
l O zaman bir demirci "burada bir demir madeni var, yalın kata benziyor. Şunun demirini eritsek bir yol olurdu" dedi. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın üstünü arka yanını, beri yanını doldurduktan sonra yetmiş deriden körük yapıp, yetmiş yerde kurdular. Ateşleyip körüklediler.
l Tanrı’nın gücüyle demir dağ eriyip aktı. Yüklü deve geçecek kadar bir yol açıldı. O günü o ayı belleyip yola çıktılar. O günden sonra o yılın başladığı gün Kök-Türkler’de bayram sayıldı. Bir parça demiri her yıl ateşte kızdırdılar. Önce kağan bu demiri kıskaçla alıp örse koyar çekiçle döverdi daha sonrada beyler öyle yapardı.

Diğre bir görüşe göre, nevruzun kaynağı tabiata dayanmaktadır. Türklerde yılbaşı günü ilkbaharın başlangıcı olan Mart ayıdır. Divanü Lügâti’t-Türk’de Oniki hayvanlı Türk takviminde yılbaşı 21 Mart yani nevruzdur. "Nevruz", "Navruz", "Bozkurt", "Ergenekon" ve "Kağan" gibi adları olan bu gün Türk topluluklarında çeşitli törenlerle kutlanır. Anadolu da nevruzun kutlanmasına geçmeden önce bu bayramın ne kadar geniş bir Türk sahasında kutlandığını daha iyi ifade etmek için Orta Asya, Kafkasya, Kırım ve Balkan Türklerinde nevruz kutlamalarına bakmak gerekir.

ORTA ASYA TÜRKLERİNDE NEVRUZ BAYRAMI
Gabriel BONVALIT, Esir Yurt Orta Asya’dan adlı eserinde Orta Asya Türklerinin Ramazan ve Kurban Bayramı gibi bayramların yanında yılbaşı bayramı da yaptıklarını belirtmektedir. Bonvalit, burada yılın ilk ayının daima eğlence ayı olduğunu, at yarışlarının yapılacağını, bayram gecesinde büyük ateşler yakıldığını söylemektedir.
Radloff’un Sibirya’dan adlı kitabından öğrendiğimize göre Orta Asya Türklerinden olan Mazaklarda bayramlar dört gün süreyle kutlanmaktadır. Birinci ve ikinci gün hazırlıklarla geçer. Bayram bütün halkın ve çevreden gelen misafirlerin katılımı ile çok geniş bir alanda kutlanır: misafirler için ak-keçeden yurtlar kurulur. Dede Korkut kitabında ak-keçe, ak-otağın misafirin ağırlanmasındaki önemini biliyoruz. Bayram katılan kalabalığın fazlalığını ifade etmek için zannedersem 400–500 kişinin yalnızca kurban kesim işiyle meşgul olduğunu belirtmek yeterli olacaktır. İkinci günün sonunda başka yerlerden gelen misafirlerle karşılıklı ziyaretler yapılır. Yemekler yenir, şarkılar, türküler söylenir.
Bayramın üçüncü günü bütün misafirler yurtlarına yerleşmiş olur. Pişirilen etler, büyük ağaç kaplar içerisinde kımız da tulumlarla misafirlere dağıtılır. Eğlenceler akşama kadar devam eder.
Bayramın dördüncü günü güneş doğduktan sonra "bayga" adı verilen at yarışları, cirit, güreş vb. oyunlar yapılır. Daha sonra şiir ve şarkı yarışmaları yapılır. Bu yarışmada tanınmış sanatçılar olur ve bunlara "akın" adı verilir. Yarışma rakiplerden birisi susuncaya kadar devam eder.

Elizabet BACON’un tespitlerine göre Kazaklar, Nevruz da mevlit okutulur. Evler temizlenir, yeni ve temiz elbiseler giyilir. Kötülük ve hastalıktan kurtulmak için ateşten atlanır. Ayrıca "nevruz köcü" adını verdikleri buğday, pirinç mısır gibi çeşitli tahıllardan nevruz çorbası yapılır.
Kırgızlarca da yılın ilk gününde darı yarması veya bulgurla yapılan "nevruz köcü" denilen bir nevi tirit yemeği yapılır.
Semerkand, Buhara ve Endican taraflarında nevruz törenleri 21 Mart'ta başlayıp bir hafta devam etmektedir. Halk bu törenler sebebiyle şehir dışındaki su kenarlarına çayırlara bir gün önceden çadıra çıkarlar, şehir içerisinde bütün işler tatil edilir. Nevruzun birinci günü halk çadır-çadır gezerek birbirinin bayramını tebrik eder. Bu ziyaretler sırasında "aş" denilen pilav ikram edilir. Daha sonra "köpkari" (gökböri-buzkaşı) adı verilen oyun cirit güreş yarışmaları düzenlenir.
Orta Asya Türklerindeki Nevruz kutlamalarında önemli bir özellik de Ergenekon Destanının okunmasıdır. Elizabet BACON tarafından yapılan bir tespite göre Sovyet yöneticilerin nevruz kutlamalarını önlemek için çeşitli faaliyetler göstermişler. Mesela Noel de okul ve iş yerlerini Noel çamlarıyla süsleyerek nevruzun yerine Noel’i geçirmeye çalışmışlardır. Fakat başarılı olamamışlar bu günü ilkbahar ve köylü bayramı olarak kutlanmasına karar vermişlerdir.

KAFKASYA TÜRKLERİNDE NEVRUZ BAYRAMI

Azerbaycan Türkleri Nevruz Bayramına mahalli ağızla "Noruz", "Noyruz" dedikleri gibi "Ergenekon" ve "Bozkurt Bayramı"da derler. Azerbaycan’da da 20–21 Şubat 21 Mart arası bayram ayı olarak bilinir. Herkes nevruz gününde sevdiklerine verecekleri hediyeleri temin etmeye çalışırlar. Genç kızlar, nişanlılar, nişanlılarına ve sözlülerine verecekleri "beğ çorabını" örerler. Azerbaycan ağzında beğ, nişanlı anlamına gelir. Diğer yandan her aile evini başta başa temizler, tandırların bulunduğu damların isten kararmış duvarları önce su ile ıslatılır daha sonra üzerine undan nakışlar yapılır. Bayramdan birkaç gün önce faaliyetler daha da artar. Börek, çörek ve çeşitli tatlılarla birlikte yüzlerce de yumurta soğan kabuğu, nar kabuğu ve yün boyaları ile renk renk boyanarak kaynatılır. Azerbaycan Türklerinin 20. Yüzyıldaki zirve şairi Şehriyar, bu geleneği Haydar Babaya Selam adlı şiirinde şöyle anlatıyor.
"Yumurtaları göçek güllü boyardık
Çakkırdurup sınanları soyardık*"

Çocuklar baca-baca oyunu için ip ve heybe bulmaya çalışırlardı. Genç kızlar ise ellerine;
"Baht-ı men said bahtiyem barak Allah
Ag ellere kırmızı kına yaktım barak Allah"

Yani talihim mesut talihim Allah mübarek etsin, beyaz ellere kına yaktım Allah mübarek etsin diyerek kına yakarlar.
Asıl nevruz bayramı Azerbaycan Türklerinde üç gün sürmektedir. Her yıl Mart ayının 21–23 Mart (eski Martın 8-10’una) rastlayan günlerde kutlanır. Bir ay süren bayram hazırlığı bayram sabahı gözler önüne serilir. Tan atmadan herkes kalkar taze su içer, taze su ile yüzünü yıkar. Sofrada bahar ve yeşilliği sembolize ettiğinden "semeni" yer alır. Odalara gülsuyu serpilir, yemekler yenilir, yumurtalar dövüştürülür. Herkes birbirine bayramın mübarek diyerek bayramını kutlar. Daha sonra önlerinde ak-sakallar olduğu halde o yıl aile fertlerinden vefat etmiş olan kimselerin evine gidilir, baş sağlığı dilenir. Azerbaycan Türkleri üç gün sürecek olan bayramı neşe içerisinde geçirmek için içlerinden birini hükümdar seçerler. Buna "han bezeme" denirdi. Geleneğe göre üç gün süre ile padişahın bütün istekleri yerine getirilirdi. Padişah da halkın bayramı en iyi şekilde geçirmesi için çalışırdı. Dargınlar padişahın emri ile barıştırılırdı. Bu işlerin yapılmasında padişaha kendisinin tayin edeceği baş vezir, vezir ve memurlar yardımcı olurlardı.
Bu arada nevruzdan bir gün önce yapılan baca-baca ve şal atma oyunu hakkında bilgi vermek istiyorum.
Nevruzdan bir önceki güne baca-baca denir. Bu günde kapı kapı dolaşan çocuklara renk renk boyanan yumurtalar verilir. Çocuklar da:
"Nevruz nevruz bahara
Güller güller nahura
Bağçamızda gül olsun
Bülbül olsun gül olsun"
Gibi manilerle,
"Geldi noruz bayramı açıldı güller laleler
Sebze güz oldu çemenler bülbül eyler naleler"

Gibi nevruziyeler söylerler. Baca-baca gününün gecesi ise şal atılır. Bazı yerlerde şal atma daha sonra geleceğimiz "ahir çerçenbe", "son Çarşamba" günü yapılır. Gece çocuklar uçlarına heybe bağladıkları uzun ipleri akrabalarının, tanıdıklarının bacalarından sarkıtırlardı. Çocukların heybelerine çeşitli armağanlar konulurdu. Şehriyar, bu adeti;
"Şal istedim hem de övde ağladım
Bir şal alıp tez belime bağladım
Gulam gile kaşdım şalı salladım
Fatma hala mene çorap bağladı
Han nenemi ya da salıp ağladı"

diye ifade eder. Gençler ise bacadan salladıkları şalı bellerine sarar, bu arada da tanınmamak için büyük gayret sarf ederlerdi. Ev sahibi tahmin ettiği kişi için en uygun hediyeyi şalın ucuna bağlardı. Ayrıca beğendiği kızın evine şal atan delikanlı niyetini belli etmek için şalın ucunu düğümler kızın ailesi eğer uygun buluyorsa düğümü çözer şalı kızın beline bağlar. Eğer uygun görmüyorsa bir armağan bağlarlar.

Nişanlı gençler ise şallarına çorap, mendil veya başka bir armağan bağlayarak nişanlısının evinin bacasından sarkıtır. Buna karşılık nişanlısı daha önceden hazırladığı beğ çorabını veya mendili şalın ucuna bağlar. Yine Şehriyar’a kulak verelim, bakın bunu nasıl anlatıyor.

"Bayram idi gece kuşi ohurdi
Adahlı kız beğ çorabı dohurdi
Herkes şalın bir bacadan sohurdi
Ay ne gözel kaydaydı şal sallamak
Beğ şalına bayramlığını bağlamak"


Nevruzdan sonra bayramın en önemli günleri kabir-üstü ve ahir çarşambadır. Ahir Çarşamba nevruzdan sonra bayramın en önemli günüdür. Bayram gibi kutlanır. Geleneğe göre bayramın her dört çarşambası da önemlidir. Kabir-üstü ve ahir çarşambayı kısaca anlatacak olursak; kabir-üstü, ahir çarşambadan önceki güne denir. Kabir-üstü günün de ailenin bütün fertleri kadın-erkek ayrı ayrı mezarlığa giderler. Erkekler sabah erkenden mezarlığa giderler, temizliğini yaparlar, Fatiha okur dönerler. Kadınlar ise helva, pilav ve daha başka yiyecekler hazırlayarak götürürler. Kur’an-ı Kerim okunup dualar edildikten sonra yanlarında getirdikleri yiyecekleri fakirlere dağıtırlar.

Ahir çarşambada ise evlerin düz damlarında ateşler yakılır. Kuru otlar çırpılar düz bir avluda toplanır bir yığın haline getirilir. Meydana getirilen bu yığına "tongal" adı verilir. Tongalın hazırlanmasından sonra çocuklar bu yığının kenarından bir temel açarak, emekleyip geçerler. Büyükler ise törene ait türküler ve maniler söylerler. Daha sonra tongal yakılır. Herkes bir niyet tutarak sırasıyla tongalın üzerinden atlarlar, bu arada da;
"Ağrım uğrum dökülsün
Oda düşüp kül olsun
Yansın alov saçılsın
Menim bahtım açılsın"

vb. tekerlemeler söylerler. Daha sonra tongalın külleri "bolluk içeri böcek dışarı-devlet içeri böcek dışarı" denilerek damlardan evin içerisine süpürülür. Ahir çarşambada akşam yemeği en az yedi çeşit hazırlanır. Aile reisi en az yedi çeşit yemişi birbirine karıştırıp aile fertlerine paylaştırır. Ayrıca bu gece için özel hazırlanan yemekler; pilav, et, yarma yemeği, gavurma, gırmızı yumurta, kavurga ve "semeni" adı verilen bir çeşit helvadır. Semeni bolluk ve bereketi temsil etmesi için özel olarak tepsilerde çimlendirilen buğdaydır. Bu sebeple bu adı taşıyan helva kutsi bir mahiyet taşır. Bayram için özel olarak tepsilerde çimlendirilen buğdayın dipleri ezilerek suyu çıkarılır. Bu su kaynatılmak suretiyle pekmez kıvamına getirilir.
Ayrıca o gece ve ertesi gün gelecek yılla ilgili yorumların yapılabilmesi için bazı gelenekler uygulanır. Bunlardan bazıları kulak asma, suya yüzük atma, subaşı adetleridir.
Kulak asma; Gençler bir niyet tutarak komşu kapıları dinlerler. İçeriden duyacakları ilk söz, yeni yıl için tutukları dileğin lehine veya aleyhine yorumlanır. Kapıların dinleneceği bilindiğinden herkes iyi ve güzel şeyler konuşmaya gayret eder.
Suya yüzük atma; Genç kızlar bir odaya toplanırlar. Odanın ortasına bir leğen su koyarlar. Kızlar yüzüklerini bu leğenin ortasına atarlar. Sonra üzeri "yağlık" denilen büyükçe bir mendille kapatılır. Kızlardan birisi bayati/mani okuyarak leğenin içerisinden bir yüzük seçer. Çekilen yüzük kime aitse söylenen mani de onun bahtına addolunur.
Subaşı adetleri; Ertesi gün güneş doğmadan su kaynağına veya çeşme başına giden kızlar burada el ve yüzlerini yıkarlar. Niyet tutan kız;
"Atıl matıl Çarşamba
Bahtım açıl Çarşamba"

tekerlemesini söyleyerek atlarlar. Bulağa/subaşına gidenler kaynağın gözünden yedi küçük taş alarak su kabının içerisine koyarlar. Kuzey Azerbaycan’ın bazı yerlerinde bu taşlar bir sonraki ahir çarşambaya kadar bu kabın içerisinde durur. Su dönüşü üç böğürtlen dalı koparılarak eve getirilir. Bunlar kapının üzerine asılır ve bir sonraki ahir çarşambaya kadar orada kalır.

KIRIM TÜRKLERİNDE NEVRUZ BAYRAMI:

Bayram günü çocuklar veya gençler üçerli, sekizerli gruplar halinde birçok dalı ve budakları olan büyük bir dal parçasına ilkbaharda açan akbardakları ki; bunlara nevruz çiçeği de denir, donatır ve evleri dolaşmaya başlarlar. Her gidilen evin önünde türküler söylerler. Bu türkülerden birisinin bir dörtlüğü söylenir.
"Nevruz keldi yaz keldi
Ördek keldi kaz keldi
Kuşlardan avaz geldi
A za navrezim mibarek"

Nevruz türkülerinin söylenmesinin ardından çocuklar, ev sahibine baharı temsil eden bu çiçeği verirler. Ev sahibi de para, yumurta vb. armağanlar verirler. Çocuklar sonra bunu paylaşırlar. Genç kızlar ise saçlarını uzaması ve gönüllerinin genç kalması için başlarına nevruz çiçeği takarlar.
Diğer Türk topulukların da olduğu gibi Kırım Türklerinde de kazanlar dolusu yumurta pişirilir. Bunu bütün mahsullerin yumurta gibi çok olması dileğiyle yapıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca tavuk pişirilerek suyuna "kolcu" adı verilen bir çorba yapılır. Çorba kazanının taşması bereket sembolüdür. Kırım Türklerinde de nevruz bayramı bir hafta süreyle kutlanır.
BALKAN TÜRKLERİNDE NEVRUZ BAYRAMI:
Batı Trakya Türklerinde nevruz geleneği "mervis" adıyla bilinir. Törenler mayıs ayı sonuna kadar devam eder. Nevruz günü yapılan eğlencelerin başında kır eğlenceleri gelir. Yine boyalı yumurtalar hazırlanır. Akşama kadar yemekler yenir, eğlenilir. Akşam eve dönme vakti menekşeler toplanır. Dönüş sırasında pınar veya akarsuyun başında herkes birbirini ıslatır. Bu adet yazın yağmurun bol yağması inancıyla yapılır. Eve getirilen menekşeler, nevruz eğlencelerine katılamayanlara verilir. Onlarda bu menekşeleri üç defa koklar ve üç defa gözlerine sürerler.
Yugoslavya Türkleri arasında ise "Sultan-ı Nevruz" adıyla bilinir. Bu günde hazırlanan en önemli yiyecek "kravay" adı verilen tepsi ekmeğiyle kol böreğidir. Kravay ve kol böreği arife günü hazırlanır. Kravayın hamurunun içerisine eski bir gümüş karıştırılır. Kol böreği yapılırken evin hanımı bu böreğin kollarının birine sarıldığı gibi ailemiz de birbirine bağlı olur inşallah dileğinde bulunur. Arefe günü ayrıca kuzu ayaklarıyla birlikte kuru fasulye yemeği yapılır.
Bayram sabahı aile reisi karavayı parçalayarak dağıtır. Paralı kısım kime gelirse o yıl onun şanslı olacağına inanılır. Kuzu ayaklarıyla yapılan kuru fasulye arife akşamı yenir. Kemikleri bir dolapta veya duvarda saklanır. Sabah gün ağarmadan evin hanımı bu kemikleri tahtakuruları, pireler bize kışladılar; dışarıda yazlasınlar diyerek sokağa atar.

ANADOLU'DA NEVRUZ BAYRAMI KUTLAMALARI:

Anadolu'da Sultan-ı Nevruz, Nevruz Sultan Mart Dokuz gibi adlarla kutlanan bu bayramla ilgili gelenekler, diğer Türk topluluklarında ki geleneklerden daha farklı değildir.
Toros Türkmenlerinde Nevruz:
Toroslar silsilesinin Mersin-Silifke bölgesindeki Yörük köyleri ve obaları arasında nevruz bayramı çeşitli adetlerle kutlanır. Nevruzla ilgili bölgede iki ayrı gün tespiti vardır. Şehir halkı eğer nevruz pazara rastlamamışsa nevruz haftasının pazarına kutlama törenlerini tehir eder. Bunun şehir hayatının tabi bir sonucu olduğu malumdur. Köylüler ise 22 Martta nevruz kutlarlar. Köy halkı 22 Mart sabahı grup grup yaya ve atlı olarak en yakın yaylaya çıkarlar. O günlerde oba elleri yaylalarda davar ellerine yerleşmiş olurlar. Davar ellerinde kalanlar nevruz töreni için köyden gelen akrabalarını misafir ederler. Köyden gelenler gelişlerini haber vermek için ateş ederler. Ev sahipliğini yapacak olanın başkanı da buna bir el ateş ederek cevap verir. Daha sonra karşılıklı tek tek silahlar atılmaya başlanır. Gelen misafirler, çadırlarına yerleştirilir. Süt ve ayran ikram edilir. O yıl yirmi kuzu ya da oğlağı doğan sürü sahipleri kurban keserler. Sonra bu kuzu ve oğlaklar meydanda pişirilir. Törenden sonra imamlar dua ederler, halkta âmin diyerek duaya katılır. Bu arada gençler kendi aralarında eğlenirler. Gruplar akşam olunca geri dönerler.
Tahtacı Türkmenlerinde Nevruz Kutlamaları:
22 Mart günü Tahtacı Türkmenleri için "Sultan Navruz" günüdür. O gün için çeşitli yemekler hazırlanır. Bu yemekler arasında ıspanaklı börek, soğan kabuğuyla boyanmış yumurtalar, yufka, sarı-kırmızı şeker, leblebi, lokum sayılabilir. Bu akşamda komşular, yakın akrabalar birbirlerini ziyaret ederler. Bayramlaşırlar. 23 Mart günü herkes alaca karanlıkta mezarlığa doğru yola çıkar. Herkes yeni elbiselerini giyer. Herkes güler yüzlüdür, işlenen suçlar, kabahatler affedilir. Herkes bayrama katılmak mecburiyetindedir. Her aile beraberinde börek, tatlılar ve renk renk yumurtalarıyla birlikte aile mezarlığının başında bir yere yerleşirler. Her mezarın başında önceden yapılan ocak vardır. Hemen bu ocaklara kahve cezveleri sürülür. Pişirilen kahveler, mezarlık başına gelenlere ikram edilir. Herkes komşusunun mezarını ziyaret edip kahvesini içmek zorundadır.
Daha sonra topluca yemek yenir. Öğleden sonra kadınlar hak üleştirirler. Geniş bir tabağın içerisine börek, leblebi, yufka, şeker konulur. Bunlar mezarın başına gelenlere dağıtılır. Hak alanlar, ölünün ruhuna değsin derler. Yemekten sonra ile fertleri yaş sırasına göre tek tek mezar taşını öperler. Akşam yemek saatinde herkes evinde olur.
Alevi-Bektaşi Topluluklarında Nevruz Bayramı:
Alevi-Bektaşi topluluklarında 21 Mart günü kutlanan Nevruz Bayramında ayin-i cem icra edilir. Gündüz başlayan törenler ertesi sabaha kadar devam eder, Törenler Hz. Ali’nin doğduğu ve Nevruzda Hz. Fatma ile evlendiği inancıyla Ali’nin mevlidi ile başlar, sonra semah dönülür. Daha sonra nevruzla ilgili nefesler okunur. Bu nefeslerden birisinin dörtlüğü şöyledir.
"Gelin ey nazenin canlar
Bugün Nevruz-u Sultandır
Safalar sürün ilvanlar
Bugün Nevruz-u Sultandır"

Törenler gece de devam eder. Meydan açılır. Yeni âşıklar ilk nefeslerini burada okurlar. Daha sonra nevruziyeler okunur. Törenler sabaha kadar devam eder.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Nevruz Bayramı:
Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Gaziantep ve çevresinde 22 Mart günü Sultan Navrız denir. Halka arasındaki inanca göre 21 Martı 22 Marta bağlayan gece Sultan Navrız’ın belli olmayan bir saatte gökte ayağındaki halhalları cıngıldatarak, gergefini işleyerek batıdan doğuya göç eden bir kızdır. Başka bir inanca göre kuş şeklinde bir ermiştir. Nevruz gecesi Sultan Navrız’ın geçtiği saat uyanık olanların bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır. Bu sebeple ya sabaha kadar beklenir ya da avluya bir teneke su, ay ışığında bırakılır. İnanışa göre eğer dilek kabul olursa su da altına dönüşür. Ertesi sabah ise bütün halk kırlara çıkarlar. Orada çiğköfte, şareli pirinç aşı, yumurta, maş piyvazı yerler, eğlenirler.
Diyarbakır’da da Nevruz kutlamaları yapılmaktadır. Diyarbakırlı olan ve Türk Dünyasına Divanü Lügati’t Türk gibi bir hazineyi kazandıran Ali Emiri Efendi, Nevruz Bayramı hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade ediyor.
"Nevbahar olsa da ersem yine zevk-i emele
Severim gitmeyi Nevruzda Göğsü Güzele*"

"Sayf-ı Nevruz ediyor anda olan a bu hava
Bulunur mu karaağaç gibi bir cay-ı safa
Müberradır kasırdan gerçi kim ali keşkül
Fakat cay-ı safadır, havzı vasidir, yeri makbul"

Doğu Anadolu'da Nevruz Bayramı:
Şerif Fırat, Doğu illeri ve Varto Tarihi adlı eserinde Doğu Anadolu’da yeni yılın Rumi takvime göre ayın 17’sine rastlandığını ifade ediyor. Bundan dolayı Doğu Anadolu’nun bazı kesimlerinde nevruz bayramı Mart ayının sonunda kutlanmaktadır. Doğu Anadolu Türk toplulukları, bu gecede canlı cansız bütün varlıkların Tanrı’ya secde ettiklerine inanırlar ve bu geceye bir kutsiyet atfeder. İnanca göre bu gecede herkesin rızk ve mukadderatı tayin olur. Bütün evlerde yemekler yapılır, fakirler kollanır. Ziyaretlerin sonlarında ise ölmüş olanlar için Fatihalar okunur.
Doğu Anadolu Türk aşiretleri arasında 17 Mart gününe bağlanan gece aile reisi, aile fertlerinin sayısı kadar taş toplar. Bunları evin bacasının dibine bir yere koyar. Taşların kimi temsil ettiği önceden edilir. Bayram sabahı hangisinin altında kırmızı böcek olursa uğur ona addolunur.
Doğu Anadolu Bölgesinde özellikle Kars ve çevresinde nevruzla ilgili gelenekler, Azerbaycan Türklerinin gelenekleriyle büyük benzerlik gösterir.
Mart ayında Anadolu’da görülen bir de Kara Çarşamba geleneği vardır. Genellikle bu mart ayının ilk çarşambasıdır. Van’da bu günde özellikle kadınlar arasında bir takım törenler yapılır. Herkes birkaç türlü yemek yapar, evlerden birinde toplanırlar. Hazırlanan yemekler birlikte yenir. İnanışa göre ne kadar çeşitli yemek yapılır ve ne kadar çok yenirse o yılın o kadar bereketli geçeceğine inanılır.
Tunceli’de ise Kara Çarşambada erkekler alınlarına kara sürerler ve su kaynaklarına, göllere, ırmaklara giderler. Ora da bu karaları temizleyerek dua ve niyazda bulunurlar.
Kara Çarşambada uygulanan bir başka gelenek de bir yaban gülü ağacı iki ucu kesilmemek şartıyla ortadan yarılır. Sonra iki ucundan tutularak bastırılır ve bir daire oluşturulur. Daha sonrada önce hastalar olmak üzere herkes bu dairenin içerisinden geçer. Bu arada da bizi kurtardığın bu günün hürmetine hastamıza da şifa ver diye dua edilir.
Ağrı ve çevresinde ise nevruza en yakın Çarşambaya "Kara Çarşamba" adı verilmektedir. Gece ile ilgili gelenekler ise kısaca şöyledir.
Baca dizmek ve taş dizme; akşam namazı vaktinde çocuklar ellerine bir çubuk alarak damların üzerine çıkarlar, "kaza-bela dışarı, devlet içeri" cümlesini tekrar tekrar söyleyerek çubukla duvar başlarına ve baca kenarlarını çizerler.
Gece gençler kalplerinden bir niyet tutarak yakın komşularının kapılarını dinlerler. Duyduklarına göre yeni yıldaki durumlarının ne olacağının yorumlarını yaparlar.
Konuşmadan yayık yaymak; Kara Çarşamba inanışlarından birisi de konuşmadan yayık yaymaktır. Ev kadınları Kara Çarşambaya birkaç gün kala sütün kaymağını biriktirmeye başlar ve Kara Çarşamba günü bunu hiç konuşmadan bir yayığa doldurup, yayık yapma işi sonuçlanıncaya kadar hiç konuşulmaz.
Tuzlu gilik; Gilik tuzlu hamurdan yapılmış bir çörektir. Gilik yemek suretiyle niyet tutma yalnız delikanlılarda görülür. Gilikin yarısını Çarşamba akşamı yiyen delikanlı, su içmeden yatar. Rüyasında kimi görürse onunla evleneceğine inanılır. Akşamdan kalan giliğin diğer yarısı evin damı, baca gibi yüksek bir yere bırakılır. Az sonra bir karga gelir bu giliği alarak gider. Karga giliği kimin evinin üzerinde yerse delikanlının o evin kızıyla evleneceğine inanılır. Karga belli bir evin üzerinde durmayıp uzaklaşırsa delikanlının uzaktan evleneceğine inanılır.
Nevruz, Orta Anadolu'da Mart Dokuzu adıyla bilinir. Amasya'da halk 22 Mart sabahı en güzel elbiselerini giyerek erkenden Kırklar Dağı’na gitmek üzere yola çıkarlar. Burada mezarlara dua edilir. İsteyen niyet tutabilir. Aynı gün Pirler Parkı’ndaki Şirvanlılar Türbesi’ndeki ve Kurtboğan’daki mezarlarda ziyaret edilip, dua edilir. İsteyen birine veya hepsine birden gidebilir.
Giresun'da ise Mart Bozumu adıyla bilinir.


Yazının kaynağı : http://www.oltulu.net
Oltulu - Sınırsız Bilgi Paylaşım Platformu