-

               
  v   Şiir Defteri
  v   Klipler/Videolar
  v   Resimler
  v   Müzik/MP3
  v   Yemek Tarifleri

Kullanıcı : Şifre : Güvenlik :906946 Hatırla : Gizli :

  Oltulu - Sınırsız Bilgi Paylaşım Platformu Forum || HER TELDEN YAZILAR
   Al Bastı ve Al Karısı Nedir?

Oltulu
[Genel sorumlu]



Mesaj sayısı : 208
Giriş sayısı : 1339
Konu puanı : 1  Toplam P : 4
Konuya Puan ver
Üye bilgileri
Voyager,

Al Bastı ve Al Karısı Nedir?

Resimler Sadece üyeler görebilir!.. Bu siteye kısıtlamasız erişmek ve daha sonraki sayfalarda bu uyarı ile karşılaşmamak için şimdi üye olunuz veya daha önce üye olduysanız yan taraftaki giriş panelini kullanarak giriş yapınız.  

Lohusa hanımların korkulu rüyası olan alkarısı, Çin Seddinden Akdeniz kıyılarına; Buz denizinden Hind'e kadar yayılmış bir inanıştır Bütün Türk Boylarında bilinen alkarısı; al bastı, al albıs, albis, almış, almiş, gibi isimlerle anılır. Bu inanış sisteminin geçmişi, çok eskilere dayanmaktadır. Türklerin, İslamiyetten önceki dinleri olan Şamanizm'de, alkarısı ve al basması olarak nitelendirilen "kötü ruhla" ilgili birçok inanışlar vardır. Yakutlarda, Kırgızlarda, Kazaklarda, Özbeklerde, Kazanlarda, vs. lohusa hanımı, "al karısından korumak için değişik çarelere başvurulur.

Al karısı, Kırgız - Kazak Türklerinin inanışına göre iki kısımdır:

Kara Albastı: Ciddi ve ağırbaşlı bir ruhtur.

Sarı Albastı: Doğum yapan kadının ve çocuğun ciğerini söküp suya atar.

Hoca veya Baksı (Şaman)ların okumasıyla giderler. Sarışın bir kadın suretindedir. Bazen, keçi veya tilki suretlerine de girer.  Baksı veya Ocaklı adamlar, "Albastı "yi yakaladıkları zaman :"Ey al bastı, zalim, Koy ciğerini yerine, Zavallının canın iade et. Sözümü tutmazsan, Bana hürmet etmezsen, Gözlerini çıkarırım" şeklindeki efsunu söylerler.Genel olarak al karısı, lohusa hanımlara ve atlara musallat olan korkunç bir yaratıktır. Uzun boylu, uzun parmaklı ve uzun tırnaklıdır. Çok çirkin ve iğrenç bir suratı vardır. Bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlıdır. Saçları, aynı zamanda darma-dağınıktır ve kocaman bir başa sahiptir. Dişlere at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise terstir. Bunlar lohusa kadınların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslenirler. Daha çok kırmızı elbise giyerler; su başında ve ağaçlık yerlerde yaşarlar.

Gagauzlarda ise, insanlara kötülük yapan fene ruhlar olarak "Rusaliler", "Çarşamba karısı / Babası", "Cuma karısı/Babası" ve "Devler" vardır. Devlerin fiziki yapıları anlatılırken,bunların tepelerinde bir tek gözlerinin olduğu söylenir. Dede Korkut Hikayelerinde de, Oğuz Boyunun başına bela olan bir "Tepegöz" vardır. Bu vücuduna, hiç bir silahın tesir etmediği olağanüstü özelliklere sahip bir yaratıktır ve insanla perinin evliliğinden dünyaya gelmiştir. Tepegöz, her gün çok sayıda hayvan ve iki insan yer. Biz biliyoruz ki, al karısı da, periler taifesindendir. O halde Tepegözün annesinin bir peri kızı olmasını ve Gagauzlar'da kötü ruhların temsilcisi olan devlerin tek gözlerinin olması sebebiyle aralarında, rahatlıkla bir bağ kurabiliriz. Bazı araştırıcılara göre, albastı, Türklere Cermenlerden geçmiştir. Eski Cermenlerin Alp Ruhu ile, albastı aynı kaynaktan gelmektedir. Yani, "al bastı" aslında "Alp+bastı"dır. Zamanla değişikliğe uğranarak, bu hale gelmiştir. Cahit Öztelli ise, "al karısı" ile ateş arasında bir bağ kurar.

Hiç şüphesiz, alkarısınm varlığına inanılan her yerde, aynı zamanda bundan korunmak için de değişik çarelere başvurulmuştur. Bunlardan bir kaçı şu şekildedir: Kars'ta; özellikle geceleri, lohusa hanımı yalnız bırakmazlar, geceleri ışığı sürekli yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlar. Elazığ'da; Lohusanın başucuna su, süpürge ve Kur'an-ı Kerim koyulur, yakasına iğne türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (eşi veya yakın akrabalarından bir erkek) bekler. Elazığ'ın diğer bölgelerinde ise kadının başına soğan, demir çubuk ve Kur'an-ı Kerim konur.

andolu'nun bir çok bölgesinde; lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlarlar. Kırmızı altın takarlar ve hastaya kırmızı şeker hediye ederler. Çünkü, al karısı, kırmızı rengi hiç savmez. Manisa/Karacaoğlanlı köyünde ise, kapının ağzına kazma kürek konur. Bir şişin üzerine, elma, portakal, üzerlik, çörek otu ve mavi boncuk, kırmızı bir kordelayla bağlanıp, lohusanın başına bırakılır.

Çukurova bölgesinde de buna benzer tedbirler alınır. Çocuğun veya lohusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak,ekmek, bıçak, hamayli koyarlar, yüzünü kırmızı bir örtü ile kapatıp, yatağına da bir iğne takarlar. Ayrıcı lohusanın bulunduğu yerdeki bütün suların ağzını kapatırlar. Çünkü, al karısı,bazen de kuş şeklinde gelip, suya boncuk atar ve o esnada çocuk ölür. Bu tedbirler alınmadığı taktirde, alkarısı, lohusanın yanına gelerek, onu rahatsız eder. Bu durum bölgelere göre, hıbilik, kekoz, pispatik karakura, kuşboğması, vs. gibi isimlerle anılır.

Alkarısı, lohusanın yanına, değişik suretlerle gelir. Bazen, yakın bir akrabanın sıfatında, bazen çirkin bir kadın, bazen de kedi, köpek, keçi, kelle, vs. gibi şekillerde görünür, Alkarısı, daha kapıdan içeriye girer girmez, lohusanın üzerine bir ağırlık çöker. Hasta, o anda, aniden kalkıp dua okursa, alkarısı kaçar. Ama, hiç bir şey yapamaz, bağırmak istediği halde bağıramaz, al karısına yenik düşerse de, ya ölür, ya da büyük bir hastalığa maruz kalır.

Buraya kadar, hep, lohusa hanımlara musallat olan al karılarından bahsettik. Ancak, bunların dışında, erkeklere, genç kızlara ve atlara gelen alkarıları da vardır. Çukurova insanın inanışına göre, kim şalvarını veya siyah renkteki bir kıyafetini, yastığının altına koyup yatarsa onu al basar. Elazığ'da, bu yaratığa Kekoz , Malatya'da ise Hıbilik  adları verilir. Ama bunlar, alkarısı şeklinde değildir, daha değişik varlıklardır. Çünkü, alkarısı, erkeklerden korkar. Ancak, Erzurum'da bir kaynak şahıstan aldığımız bilgiye göre, kendisini al basmıştır ve o al karısını görmüştür. Al karısı, çirkin, koca kafalı ve dağınık saçlı bir yaratıktır. Genç kızlara musallat olan alkarısı ise "albıs" adı verilir. Bu, evlenmeyen bir kızdan türemiştir. Genç kızların yanına giderek, onların hastalanmasına sebep olur. Al karısı aynı zamanda kısraklarında yanına gider. Ahıra giden al karısı, atı iyice yorduktan sonra, yelelerini de örerek kaybolur.

Buraya kadar olan kısımda, "alkarısını" folklorik açıdan inceleyerek, onu, bir inanış sistemi içerisinde ele aldık. Ancak, al karısının efsaneler içerisinde de ayrı bir yeri vardır. Konuları bakımından, değişik şekillerde tasnif edilen efsanelerin bir bölümü de, "olağanüstü varlıklar"la ilgilidir. İşte bu olağanüstü varlıklar arasında, alkarısı ile ilgili olarak da çok sayıda efsane anlatılır.Halkın inanışına göre, lohusanın veya bebeğin ciğerini yemeye gelen alkarısı, bir takım hilelerle yakalanıp, göğsüne bir iğne saplanırsa, tekrar eski yerine dönemez, o aileye hizmet edermiş. Konuyla ilgili olarak, Kars'ta , Erzurum'da, Erzincan'da , Gümüşhane'de , Diyarbakır'da, Bingöl'de Elazığ'da  ve Malatya'da, birbirine yakın efsaneler anlatılmaktadır. Bu efsanelerin bir benzeri ise, Çukurova bölgesinde, şu şekildedir.

Hanımı yeni doğum olan bir adam, odaya giren al karısını görür. Al karısı, lohusanın ciğerini çıkartmak için uğraşırken, bir iğne bulup, bunun göğsüne saplar. İnsan şekline dönüşen al karısı, göğsündeki iğneyi çıkartması için adama yalvarır. Çünkü, kendisi iğneyi çıkaramaz ve çıkaramadığı için de, kendi taifesine dönemez. Al karısı, o ailenin işini yapmaya başlar. Bu, çok güzel hızlı bir iş yapar. Evin bereketi, gün geçtikçe artar. Birgün, ev sahipleri ile ekmek yapmaya başlayan al karısı, su getirmek için kuyu başına gider. Orada oynayan çocuklardan birine, göğsündeki iğneyi çıkarması için yalvarır. Çocuk iğneyi çıkarınca, kadın yedi yıl hizmet ettiği eve doğru; "Evinizde hiç su bulunmasın; paranızın sayısını hiç bilmeyesiniz ve yaz-kış, evinizden odun ekmeksiz olmasın" der, sonra da çocuklara; suya atlayacağını, eğer suyun üzeri kan olursa, yakınlarının kendisini öldürmüş olabileceğini söyler. Al karısı suya atlayınca, suyun üzeri kanla dolar. O günden sonra da, bu ailenin evine hiç su bulunmaz, paralarının sayısını bir türlü öğrenemezler ve yaz-kış odunları hiç eksik olmaz.

Bu efsanenin benzeri, al karısı inancının hakim olduğu, hemen hemen her bölgede anlatılmaktadır. Malatya'da Elazığ'da Erzincan'da, Kars 'ta Diyarbakır'da, Bingöl'de, vs.hep aynı efsaneler biraz değiştirilerek, hikaye edilmektedir.Mesela, Elazığ'da anlatılan bir efsanede: İsmail Ağa adında bir kişi, uzaktan gördüğü ateşe doğru ilerler. Oraya vardığında, bir al karısını ciğer pişirerek çocuklarına yedirdiğini görür. Çocuklar, doymadıklarını belirtince, al karısı; "Yarın da, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapacak, oraya gidip, o üçüncü lokmasını alırken, kıl şeklinde ağzına girip ciğerini alarak size getiririm" der. Gerçekten de, ertesi gün, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapar. İsmail Ağa, bunun yanında bekleyip, yemek yerken, üçüncü lokmayı gelinin ağzına vermeyip, yanında getirdiği ayran tuluğunun içerisine atar. Tuluk şişmeye başlar. Sonra, tuluğun içerisindeki kıl, alkarısı şeklini alınca,bunun göğsüne iğne saplayıp, evlerinde çalıştırmaya başlarlar. Al karısı 1-2 yıl bu aileye hizmek eder, ancak hep söylenenlerin tersini yapar. Sonra, onların sülalesine dokunmayacağına söz vererek, kendi taifesine dönmek için bir suya atlar. Fakat, periler taifesi, bunu kabul etmeyerek öldürürler. Köylüler, daha sonra, bu al karısının kanlı cesedini, gölde bulurlar.

Al karısı, bazen de lohusanın yanına, bir kuş şekline girerek gelir. Buna, "Kuş boğması" adı verilir. Halkın inanışına göre, al; kocaman bir kuştur, buna "al kuşu" denir. Al kuşu, lohusanın yanındaki bebeğe basarak, onu öldürür. Bu, eve girerken, ağzı açık bir su kabı arar, bunun içerisine bir boncuk atar ve sırada etrafa bir ışık saçılır. Kuş, bu ışıktan faydalanarak bebeği öldürür. Suya atılan boncuğu, birisi görüp de eline alırsa, kuş kaçamaz ve oradakiler tarafından yakalanır Bununla ilgili olarak, Çukurova bölgesinde, şöyle bir efsane anlatılmaktadır:

Lohusanın bulunduğu odaya, al kuşu gelip de oradaki bir su kalıbına boncuk atınca, bunu, orada bulunan bir adam hemen alır. Boncuk alınınca, al kuşu, bir kadın şeklinde göze görünür ve buna yalvarmaya başlar. Adam, bir daha, ailesine ve sülalesine dokunmamak şartıyla boncuğu geri verir

Bu efsanenin benzerine, diğer bölgelerde rastlayamadık, ancak, bazı bölgelerde, sebebi belirtilmeksizin, lohusanın yanında ağzı açık su kabının bulundurulmasının iyi olmayacağını belirtmişlerdir.

Al basması, erkeklerde daha farklıdır. Bunlar, daha çok gece uyurken, bir sesle uyanırlar. Gaipten gelen ses, bunları çok uzaklara, tehlikeli yerlere kadar götürerek orada bırakır. Bazen de, kedi, köpek, sırtlan, merkeb, gibi hayvan şekillerine girerler. Elazığ'da bu yaratığa, "Kapos", Bingöl'de, "Harparik", Malatya'da "Kıbilik veya Hıbilik", Diyarbakır'da ise "Kepoz" adları verilir. Çukurova bölgesinde ise, bu durum "Kırk Basması" adı ile bilinmektedir ve umumiyetle, erkekler, yastıklarının altına şalvar koydukları vakit olur. Şu anda hayatta olan bir şahsımız, başından geçen "Kırkbasmasını" şuşekilde anlatmaktadır:

"Gece, üzerimde büyük bir ağırlık hissettim, gözlerimi açtığımda, yanımda kısa kısa boyları olan kırk adamla karşılaştım. Bunlar, beni götürmek için uğraşıyorlardı.Kimi kolumdan çekiliyor, kimi bacağımdan, kimisi üzerime çıkıp, beni boğmaya çalışıyordu. O sırada, bazı akrabalarımı da gördüm, ancak hiç birisi bana yardım etmedi. Bir ara, dua okuyarak, biraz kendime geldim, o sırada baktım ki, gerçekten yatağın dışına çıkmışım, sanki beni birisi tutup çekmiş.Gözlerimi kapadığımda yine aynı kişilerle karşılaştım, yatağımı değiştirip başka bir odaya gittim, ama kırk adam da arkadan geldi. Neticede, bu durum sabaha kadar devam etti. Olanları anneme anlattığımda, annem ; "Şalvarını yastığının altına koyduğun için seni kırk basmış" dedi. Ancak, bu adamlar beni çekerken, ayağımı da ters tarafa doğru büktükleri için, bir hafta aksalarak yürüdüm ve ağrıyı hissettim"

Bazen, lohusa ve erkeklerin dışında, genç kızları da al bastığını, daha önce zikretmiştik. Bugün, bu inanış unutularak, çoğu bölgelerde anlatılmaz olmuştur. Ancak, Adana'nın Osmaniye ilçesinde ikamet etmekte olan bir kaynak şahsımız, kendisini sık sık al bastığını belirtmiştir. İstemediği halde, bir gençle nişanlanan kaynak şahsıg ece rüyasında al basar. Yanına gelen kişi ise sevmediği nişanlısıdır. Adam, bunun yanına yaklaşınca, buna bir ağırlıkçöker, bağırma istediği halde hiç sesi çıkmaz, ellerini tutmak ister, yine tutamaz. Adam, olduğundan daha iridir, öyle ki upuzun kolları vardır, her bir tırnağı, 25 - 30 cm. boyundadır. Adam, kızı parçalayarak öldürmek ister. Neticede, bu kız nişanlısından ayrılır, fakat, al basmasından bir türlü kurtulamaz. Bunu sık sık al basar ve :"Bizimle geleceksin" diye kızı zorla götürmek ister. Kız, uyandığında, kendisini çok yorgun ve halsiz hisseder  Halkın inanışına göre, periler de, bazen insanlara aşık olurmuş. İşte, o zaman, aşık oldukları kızın başkasıyla evlenmesine razı olmayıp, bunu yanlarına almak isterlermiş. O kıza da bir peri aşık olmuştur ve kendiyle gelmesi için, her gece zorlamaktadır. Bu durum, ünlü masal araştırıcısı Stith Thomsun'ın /Motif Indeks'inde de "F300. Perilerle irtibat kurma veya onlarla evlenme" şeklinde görülmektedir.

Netice olarak diyebiliriz ki :

a) Alkarısı ve albasması, insanlığın var oluşundan beri devam eden inanış sistemidir. Ayrıca bu, sadece bir halk inanışı olmayıp, aynı zamanda efsane tipidir. Değişik konuları ihtiva eden efsanelerin, "Olağanüstü Varlıklarla İlgili Olan Efsaneler" kısmında yer almaktadır.

b) Bu efsaneler, yurdumuzun hemen hemen her yöresinde, birbirlerine benzer şekillerde anlatılmaktadır.

c) Al basması, sadece lohusa hanımlarda değil, erkeklerde, genç kızlarda ve kısraklarda görülür.

ç) Efsanelerin dini ve inandırıcı bir özelliği vardır, aynı şeyler, al karısı içinde söylenebilir. Bugüne kadar, birçok araştırıcı, al karısını veya al bastıyı bir inanış sistemi olarak değerlendirmiştir. Fakat biz, bu inanışların, zamanla nesilden nesile aktarılırken, inandırıcılık, kısa ve nesir şeklinde olma özellikleri ile efsaneleştiğini görüyoruz. Bunu da normal karışılamamız gerekir. Çünkü hemen hemen her efsanelerin bir gerçeklik payıvardır.

Bugüne kadar, Çukurova ve çevresindeki al karısı ile ilgili derlemeler, daha çok folklorik bir değer taşımakta olup, bu durumdan kurtulma çareleri üzerinde durulmuştur. Bizim birkaç yıllık yeni derlemelerimizde, erkekleri ve gençkızları da al basabileceğinin tespit edilmesi, derlemenin önemini göstermektedir. 4-5 satırlık bir al karısı efsanesi veya inanışı, Anadolu ve bütün Türk boylarında bilinmektedir. Bu da bize, Türk Kültür birliğinin bir ispatıdır

 ------------

Al Karısı Hakkında Anlatılan Hikayeler

Resimler Sadece üyeler görebilir!.. Bu siteye kısıtlamasız erişmek ve daha sonraki sayfalarda bu uyarı ile karşılaşmamak için şimdi üye olunuz veya daha önce üye olduysanız yan taraftaki giriş panelini kullanarak giriş yapınız.  

AL KARISI - I

Al karısı, loğusa kadınlara gider ve onların ciğerlerini çekermiş. Loğusa kadının yanında kimse olmadığı zamanlarda da evin bir yerinden çıkıp gelirmiş. Hele hastanın yeri karanlık oldu muydu, o muhakkak gelir ve kadının göğsüne oturarak elini kadının boğazına sokar, ciğerini koparır gidermiş. Bu esnada kadın, bir türlü kıpırdayamaz ve sesini çıkaramazmış. Çok ağır ve korkunçmuş. Yok eğer kadın, cesur çıkarsa da Al Karısının mücevher dolu olan beresini eline geçirirse, o artık kaçıp gidemezmiş.

Erkek sesi, öksürüğü bile, Al Karısı'nı korkutmaya yetermiş. Ocak olan ailelere gitmediği gibi, o aileden birisine ait bir giyecek eşyası loğusa kadının yanında bulundurulursa yahut giydirilirse, oraya da gitmezmiş. Elazığ'da Al Karısı ile ilgili anlatılan hikâyelerden birini derleyicisinin kaleminden kitabımıza aldık.

Ninemin annesinin dayısı İsmail Hoca, bir bahar gecesi kırda tarla suluyormuş. Hava soğuk olduğu için üşümüş. Etrafına bakınca da ötelerde bir yerde yanan bir ateş kümesi görmüş. Isınmak için oraya doğru yürümüş.

Yaklaştığında bir de ne görsün Al Karısı, loğusa bir kadın ciğerini kebap edip, çocukları ile birlikte yiyorlarmış. Bir yerde gizlenerek başlamış onları gözetlemeye... Yemişler, yemişler, fakat çocukları doymamış olacak ki, ciğerleri bittiği zaman: ''Anne, daha yok mu?" demişler. Al Karısı da onlara: "Şimdi yatın" demiş. "Yarın sabah İsmail Hoca'nın gelini doğuracak. Kaynanası da sarma saracak. Bir sahan da gelinine verecek. İşte gelinin yiyeceği üçüncü sarmaya bir kıl olup yapışacağım. Gelin beni yutacak ve içerden ciğerini çekip, çıkaracağım. Getiririm, yersiniz." diye onları uyutmuş.

İsmail Hoca bütün konuşulanları duymuş tabiî. Sahiden de gelini o sabah doğuracakmış. Kalkmış, oradan doğruca eve gelmiş ... Kimseye de bir kelime söylememiş.

Sabah olduğunda gelin doğurmuş ve hakikaten karısı da öğlen yemeği için sarma sarmaya başlamış. İsmail Hoca, yine bir şey dememiş. Sadece ayran tuluğuna su koyup ıslatmalarını tembih etmiş.

Öğlen olmuş, sarma hazırlanmış; bakmış ki, karısı bir tabak da gelini için ayırmış. O zaman demiş ki: "Hanım, ben oğlumu evlendirirken ahdetmiştim ki, gelinim ilk doğurduğu zaman onun yiyeceği üç lokmayı ben kendi elimle vereyim. Şimdi ver o sarmayı bana, sen de tuluğu al, gel benimle." demiş.

Gelinin odasına gitmişler. İsmail Hoca almış, tuluğu da yanına ve başlamış sarmalan geline yedirmeye. Birinci sarmayı vermiş, ikinci sarmayı vermiş, sıra üçüncüye gelince, onu tuluğun ağzını açarak, koymuş onun içine ve ağzını kendir ipiyle sıkı sıkı bağlamış.

Sonra ayran tulumu başlamış şişmeğe. Şişmiş, şişmiş...Nihayet "boommp" diye patlamış. Al Karısı, meydana çıkmış ve hemen İsmail Hoca onu yakalamış. Bir daha salmamış, evinde çalıştırmış. Tam on iki sene Al Karısı, İsmail Hoca'nın evinde hizmet etmiş. Evin adamı gibiymiş artık. Ama bir aksiliği varmış. Ona, "filan işi çabuk yap" deyince Al Karısı, o işi çok ağır aheste yaparmış. Eğer "ağır yap" dedi mi, hem çabuk hem de çok güzel yaparmış.

 Fakat zamanla birgün Al Karısı, kendisini, salmalarım söylemiş. Tövbe ettiğini bildirmiş ve İsmail Hoca da bunu tutup salıvermiş.

 Serbest bırakılınca da "Hay vah hay. Tam on iki sene hizmet ettim de genç ölümün çaresi nedir, diye sormadınız." demiş. Yakalama çabaları sonuç vermemiş, kaçıp gitmiş.

 Ertesi gün köyün yakınlarında bir gölde kanlar içerisinde boğulmuş hâlde bulmuşlar.

AL KARISI - II

Ömer Dede'nin gelini doğum yapmış. Dedik ya Al Karısı, loğusalara başında kimse olmadığı zaman gider ciğerini çekermiş, diye. Bu nedenle yeni doğum yapmış kadınlar tek başlarına bırakılmazmış. Ömer Dede'nin ve karısının da gafletlerine gelmiş olacak ki, gelini tek başına bırakıp akşam gezmesine gitmişler. Geç vakit eve döndüklerinde Ömer Dede, merdivenlerden elinde ciğer olan bir kadının indiğini görünce onun Al Karısı olduğunu anlamış. Kadına:

-Çabuk götür onu nereden aldıysan oraya koy, demiş. Kendisi de hemen gelinin odasına koşmuş. O'nun can çekişircesine çırpındığını görünce, baş ucunda, Kurân okumaya başlamış. Gelin yavaş yavaş soluk alarak kendine gelmiş.

Ömer Dede, loğusanın başına Kurân-ı Kerîm, soğan, sarımsak, tuz, iri iğne koyarsanız Al Karısı, loğusaya yaklaşmaz diye ev halkını tembihlemiş.

AL KARISI - III

Genç bir delikanlı, dağda gezerken bir ev görüyor. Evde üç-beş tane kadın ve kız yaşamaktadır. Genç delikanlı, bunlardan birisine aşık oluyor ve evleniyorlar.

Gel zaman git zaman, gelinle damat kızın annesinin evine misafir oluyorlar oturup sohbet ediyorlar. Vakit ilerleyince genç adam yatıyor. Kızlar ve anaları sohbete devam ediyorlar. Kızların Annesi soruyor: "Kızım, nasılsın? Evliliğin nasıl, memnun musun?" diye. Kız, "Anne, çok iyiler; fakat insan ciğeri yemiyorlar." der. Annesi, "Köylerinde loğusa var mı?" diye sorar. Kız; "Var, ama çok iyi birisi. Yazıktır anne!" diyor. Annesi, oklavaya binip genç adamın köyüne gidiyor. Loğusa kadının ciğerini alıp geliyor. Közde pişirip yiyorlar.

Kız acıyor, "Anne, ölmüş müdür?" diyor. Annesi, "Ölmüştür ama kızım, eğer bu közlerden götürülüp ezilir ve suya atılıp suyundan geline içirilirse, loğusa kadın sağalır." diyor. Diğer tarafta uyur gibi gözüken genç adam, bunu duyuyor. Kadınlar yattıktan sonra genç adam, közden bir parça alarak doğru köye gidiyor. Al karısının anlattıklarını uygulayarak loğusa kadını hayata döndürüyor.

Avundukların Al Ocağı

Gürünün tanınmış ailelerinden biri olan Avundukların evi, al ocağı olarak bilinir.

Anlatıldığına göre, Avundukların büyük dedeleri olan Osman Dede, o dönemin en büyük alimlerinden biridir. Bir gün bahçesini sulamak için sabah namazı vaktinde giderken, bir de bakıyor ki, Al Karısı bir gelinin ciğerini eline almış yiyor. Bunu gören Osman Dede, hemen Al karısını tutup önce bir döver, sonra da eve getirerek evin büyük direğine bağlar. Osman Dede, Al karısını üç-dört gün çözmeyince Al karısı, pişman olduğunu belirterek bir daha yapmayacağını söyleyip yalvarmaya başlar ve şöyle der: ‘senin neslinin bulunduğu yere ve ocağa hiçbir şey yapmayacağım’. Osman Dede, bu söz üzerine Al karısını serbest bırakır. İşte o tarihten günümüze kadar bu ocağa gelen her loğusa kadın ve Al basmasından korkmuş olan kadınlar getirilerek misafir edilirler. Bu şekilde buraya gelen hastalar bu evden ekmek, çaput veya kül alarak evlerine dönerler.

Halk arasında Al karısının şerrinden koruyan yer olduğuna inanılan bu ocağa, bunun dışında çocuğu olup ta ölenler ve düşük yapan kadınların da geldiği görülür. Gerek Al basmış, gerek başka nedenlerden dolayı buraya gelenlere burada ekmek ikram edilir. Bunlar, evlerine dönerken bu evden bir parça ekmek, bir parça bez ve biraz ocak külü götürürler. Bunları da bir muska şeklinde yastıklarının altına koyarlar. Şayet hasta bunlardan iyileşmemiş ve durumu ağır ise, bu eve getirilerek Osman Dede’nin Al karısını bağladığı direğe bir tülbent ile bağlanır. Burada yaklaşık bir gün kaldıktan sonra alınıp götürülür. Böylece Al basmasından korkan veya bu korkuya uğramış olan kadın sıkıntısından kurtulmuş olur.

 

 


--------------------

 

       Aradığınız "BİLGİ" İse; Oltulu.com Size Yeter...

 

 

28.08.2010 10:17:32
                               Oy : 0-Puan : 0

     

Forum son 5 K. & Benzer K.
Açan
Forum istatistikleri
Al Bastı ve Al Karısı Nedir?..
Oltulu
Andropoz Nedir? Belirtileri..
Oltulu
Menopoz Nedir? Belirtileri veTedavisi..
Oltulu
Forumdaki 1 Kategoride 3 Forum var, Bu forumlara açılan 206 Konuya 8 Cevap yazıldı..
Üye :  Konuk : 2 Toplam : 2 Rekor :
Aktif Üyeler  Aktif üye yok..
Genel Sorumlu - Yönetici - Forum Yöneticisi - Editör - VIP Üye
İyiki Doğdunuz Nice yıllara.. Bugün Doğan yok!

: 0,08